TÜRKİYEDE FELSEFENİN GELİŞİMİ-l
ÜNİTE:1 TÜRK
DÜŞÜNCESİNDE FELSEFE ANLAYIŞININ SEYRİ
FELSEFE HAKKINDA
TARTIŞMALAR
Türklerde felsefenin olup olmadığı çeşitli yönleriyle tartışılmaktadır.
Ø Macit Gökberk’e göre 10. ve 11 yüzyılda ,İslam medeniyetinin Farabi örneğine karşı,
felsefe bağımsız değil, dinin emrinde olmuştur.. Din, felsefeye, dini dogmaları
desteklemesini buyurmaktadır
Ø H. Ziya Ülken’e göre, genel olarak felsefi düşünce, Gazali- İbni Rüşt
tartışmasının bıraktığı yerdedir
Gerçek anlamıyla Osmanlılarda felsefi düşünce yoktu. Çünkü özgür
düşünce yoktu.
Felsefenin varlık ve bilgi teorileri ile ilgili sorunları, Osmanlı
kültüründe ilahiyat bilimleri çerçevesinde yer alıyorlardı Osmanlı esprisi
kritik akla değil, nakilciliğe ve “kalb”e dayanıyordu
Her toplum kendi gündelik sorunlarını çözmek ve evrendeki konumunu
anlamlandırmak için kendi teorik düşünce sistemini oluşturur.
Teorik düşünce yapıları, en geniş anlamıyla toplumun evren tasavvurun da kendini göstermektedir.
Evren Tasavvuru, insanın evrendeki konumunu açıklamak için, her
kültürde geliştirilen ve kültürün temeldeğerleri ile kurumları çerçevesinde
oluşturulan en geniş kapsamlı teorik yapıdır.
Evren tasavvurları, tarih boyunca sırasıyla,
efsaneler, dinler, felsefe, bilim ve siyaset tarafından kurulmuşlardır.
Felsefenin ,evren tasavvuru
kurma teşebbüsü ,ilkin eskiçağ yunan
medeniyetinde gelişmiştir.
Felsefe ,varlık varolanlar ,evren
,düzen,insan,bilgi,ahlak gibi değerleri mantıksal bir zeminde bütünlüklü bir
şekilde kurma çabasıdır.
Felsefe yönteminin belirleyici nitelikleri
arasında,şüphe,eleştiri ve tutarlılık öncelikli bir yere sahiptir.
Felsefe, evren tasavvurunun temel
konularını, yani evren, dünya, insan ve bunların dayandıkları değer dizileri
ile kurumsal yapıları eleştirel bir tutumla inceleme ve
tutarlılık ilkesiyle temellendirme özellikleriyle diğer düşünce
biçimlerinden ayrılır
Konu ortaklığı olmakla birlikte felsefe ile din arasındaki ayrım,
esas olarak yöntem
açısından ortaya çıkar.
Din, evren tasavvurundaki değerlere iman edilmesini
isterken,
felsefî düşüncenin temel ilkeleri arasında yer alan şüphe
iman etmenin önündeki en önemli etmendir.
İSLAM MEDENİYETİNDE FELSEFE ALGISI
Felsefenin islam medeniyetinde meşrulaştırılmanın yollarından
biri, felsefenin (hikmet) İdris Peygamber tarafından kurulduğunun kabul edilmesidir.
Bu kabule dayanarak El Kindi ve Farabî gibi filozolar, hikmetin felsefenin ilkin Irakta
yaşayan Keldaniler
arasında ortaya çıktığını,sonra Mısır’a
götürüldüğü, oradan da Yunanistan’a geçtiği, Yunanlılardan
da Süryanilerin
aldığı ve sonunda Araplara vardığını kabul ederler.
Yunanlılar tarafından yapılan ve hikmet anlayışıyla örtüşen
bazı felsefe tanımları, islam düşünürleri
tarafından benimsenmiştir.
Söz konusu tanımlardan bazıları şunlardır:
- Felsefe, mevcut olmaları itibarıyla mevcut
olan her şeyin bilgisidir.
- Felsefe, ilahi ve insani olan
şeylerin bilgisidir.
- Felsefe, ölüme sığınmaktır,
yani ölümü sevmektir.
- Felsefe, insanın gücü yettiği ölçüde Tanrı’ya
benzemesidir.
- Felsefe, sanatların sanatı,
ilimlerin ilimidir.
- Felsefe, hikmetin tercih
edilmesidir
Ø
Kindi’ye göre felsefe, insanın gücü
ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir.
Ø
İbni Sina, Mantığa Giriş adlı kitabında, felsefenin amacının,
insanın bilme gücü ölçüsünce bütün şeylerin hakikatlerine vakıf olması şeklinde
tanımlamıştır.
Varolan şeyler, varlığı insanın
seçimine ve eylemine bağlı olmayan ile varlığı insanın seçimine ve eylemine bağlı olan olarak ikiye
ayrılmaktadır.
İlk kısımdaki şeylerin
bilgisine Teorik felsefe,
ikinci kısımdaki şeylerin
bilgisine pratik felsefe denir.
ü
Teorik felsefenin amacı, amel olmayan
bir düşünceye inanılmasıdır .
ü
Pratik felsefenin amacı ise bir
amel hakkındaki düşünceyi bilmektir .
Ø
Nasirüddin Tusi’ye göre pratik felsefe ,kişinin
yönelmiş olduğu yetkinlik derecesine ulaşmayı gerekli kılıp dünya ve ahiret
hayatının hallerini düzenlemeye götürücek bir açıdan bilinmesidir.
Hikmet, işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapmak; manaları idrak
etmek; en değerli varlıklar hakkındaki en üstün bilgiye ulaşmak; insanın gücü
ölçüsünde nesnelerin mahiyetini ve hakikatini bilmek; anlamlarında kullanılmıştır.hikmetin
bir boyutu nebeviliği içerdiğinden dinle ilişkisi daha sıkı olmuştur.
Felsefenin yapısı ile yunan ve islam toplumlarının farklılıklarından
hareketle islam medeniyetinde felsefesinin zan altında tutulmasının çeşitli
nedenleri sıralanabilir.
1.Felsefenin kurucusu olan yunan
toplumundan kaynaklanan sorunlar: Yunan
toplumunun dini,iktisadi,siyasi yapısının farklı olması.Yunalıların evren
tasavvuru çok tanrıcılık çerçevesinde gelişmiştir ve toplum sınışı bir yapıya
sahiptir.
2.islam ümmetinin Yunanlılardan farkı: Yunalılar
da bulunan çok Tanrıcılıkdan kaynaklanan sorunlar tek bir yaratıcıyı kabul eden
islam dünyasında görülmemiştir.
Ayrıca
islam toplumu sınışı değil, eşit ilkelere sahip bir yapıdadır.
3.felsefeye
yüklenen anlam ile felsefenin yapısı arasındaki uyumsuzluk:
İlk olarak Medeniyetlerin
farklı yapılarından dolayı felsefe Tarihsel
gelişim içinde islam dünyasınatam anlamıyla aktarılamamıştır bu yüzden yunan
felsefesi islam dünyasında istenilen sonuçları veremezdi.
Kelam, Allah’ın varlığı, sıfatlarını teorik çerçevelerde inceleyen felsefeyle
de çok yakından ilişkili teorik bir disiplindir.
Fıkıh, bir yanıyla inancın ilkelerini temellendirmek ve ibadetlerin
şartlarını belirleyen, diğer yanıyla İslam hukuku olan teorik ve aynı zamanda
pratik yanlarının ağır basan disiplindir.
Diğer yandan felsefedeki şüphe ile dindeki
iman, bir araya gelmez iki karşıt değeri temsil ettiklerinden, evren tasavvuru
oluşturan iki düşünce biçimini birbirlerinden uzaklaştırmışlardır.
Ø
Din hakikate sahip olduğuna ve
kendisine iman edilmesini beklemektedir.
Ø
Felsefe ise hakikati keşfetme
çabasında olduğundan, önüne çıkan her şeyden şüphe etmektedir.
4.Felsefenin red edilmesi ve gerekçeleri:Filozoşarın mantıksal olarak kurmaya çalıtıkları evren
tasavvurunda bensimdeikleri bir takım kabuller,onların dinden çıkmış
olduklarına hükmetmek için gerekçe olarak kullanılmışlardır.
ü
Meşşailer olarak bilinen okul metafizikle
ilgili üç önemli konuda kelamcılardançok farklı sonuçlara varmışlardır:
1.Madde öncesizdir (ezelidir). Tanrı, evrenin yaratıcısı değildir.
2- Tanrı’nın bilgi (ilim) ve inayeti tümellere (külli) yani
evrenin tümel yasalarına ilişkindir
3- Ruh, her türlü yetkinliği kabul edebilir, düşünce ve eylem
güçleri yetkinleşince Tanrı’ya benzer.
ü
Gazalî, Meşai filozoşarının ortaya
koyduğu görüşleri hem mantıksal tutarlılık, hem de dinle ilişkileri açısından
sorgulamıştır.
Sorgulamalar, üç başlık
altında toplanır: Tanrı’nın özellikleri,kainatın
varoluş şekli ve insan.
Bu üç konu evren tasavvurunun zeminini oluşturmaktadır.
Gazali, Bu konuları açıklayan dini tutumla ters düşün felsefi
yaklaşımı FilozoşarınTutarsızlığı adlı kitabında şiddetli bir
şekilde eleştirilmiştir
Adı geçen kitabın sonunda filozoşarın üç konuda küfür işlediklerini
bildirmiştir:
1-Alemin kadim olma meselesi ve bütün cevherlerin kadim olduğuna
dair görüşleri.
2- Yüce Allah’ın cüzileri bilmediğine ilişkin iddiaları.
3- Bedenlerin diriltip haşredileceklerini inkar etmeleri.
Bu düşüncelerin hiç biri islam’la bağdaşmaz..Gazali aklın belli
sınırlarının olduğu gerçeğinden hareketle, felsefenin yetersizliğini göstermeye çalışmıştır.
ü
İbni Haldun’a göre, bazı düşünürler,tüm varlığı,
ister duyumlara konu olan maddi kısmı olsun isterse manevi varlık alanı olsun
zatları ve ahvali, sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte zihinsel çabayla ve
akli kıyasla kavranabileceğini iddia etmişlerdir.
İbni Haldun, felsefeye yöneltilen eleştirileri şöyle
sıralamıştır:
1.Varlıkla ilgili ileri sürdükleri deliller eksik ve yetersizdir
2.Fizikle ilgili bilgilerin tanım ve çıkarımlarla elde ettikleri
veriler, fizik dünyayla tam örtüşmemektedir.
3- Duyumlar ötesindeki varlığı konu alan metafizik, duyum ötesinde
yer alan ruhani varlıkları kavranması güçtür.
Felsefenin olumsuzlanmasında önde gelen isimlerden biri olan
Gazalî’ye göre, felsefe, hakikate varma yollarından biridir. Gazalî, islam
akidelerinden hareketle düşünce üreten ve hakikate varmaya çalışanları dört sınıfta
toplamıştır:
1.Rey ve istidlal sahibi olduklarını iddia eden kelamcılar.
2- Hakikatleri “imam-ı masumdan”öğrendiklerini söyleyen Batiniye fırkası.
3- Mantık ve burhandan hareket eden filozoşar.
4- Tanrı’nın huzurunda bulunduklarını iddia eden mutasavvışar
Yukarıda sıralanan gerekçeler göz önüne alındığında, felsefenin o
dönemin islam toplumları içinde olduğundan daha fazla bir önem kazanması mümkün
gözükmemektedir. Öncelikle,
kelam ve fıkhın gelişmesi, teorik sorunların çözümü ve yorumu için
güvenilir bir yapı oluşturmuşlardır.
OSMANLI DÖNEMİNDE FELSEFE
Osmanlı düşünürlerinin felsefeden ne anladıkları ve nasıl tanımladıkları
ve nasıl kullandıklarını, onların bakış açılarıyla ele alıp değerlendirmek, teorik
düşünce anlayışlarının resminin oluşmasında etkili bir yoldur.
Bu amaçla Taşköprülüzade, Kınalızade ve
Katip
Çelebi’nin felsefeye nasıl baktıkları
üzerinde kısaca durulmaktadır.
ü
Taşköprülüzade Öğrencilerine her ilimden bir şeyler öğrenmeyi, hiçbirini terk
etmemeyi, her ilmin gaye, maksat ve yolunu bilmeyi dile getirmiştir.Bununla
birlikte Taşköprülüzade’ye göre,dine uymayan her ilim elbette kötüdür. Şeriatın
emir ve yasaklarına uyan ve bunlarla din ve imanını kuvvetlendirenin felsefi
ilimlere bakması helaldir.
Lakin bunda iki şart vardır:
1- Onların şeriata, İslam dinine uymayan sözlerine bakmamalıdır.
2- 2- Felsefecilerin sözlerini, islam alimlerinin sözleriyle
karıştırmamalı, o eşsiz cevherleri saksı kırıntısı cam parçası haline
getirmemelidir (
Taşköprülüzade’ye göre insan, ömrünü felsefe öğrenmek için
harcamamalıdır; bu yüzden
çok Müslüman zarar görmüştür. Taşköprülüzade’ye göre felsefi
ilimlerle uğraşanların çoğu doğruyu yanlıştan ayıramadıklarından, felsefeye
olumsuz gözle bakılır. Bu felsefenin kusuru
değil, felsefeyle uğraşanların kusurudur.
ü Kınalızade hikmet üzerinde duran düşünürlerinden
biridir. Ahlaki Alai adlı kitabında ahlâkı, hikmetin bir bölümü olarak tanımlayın
Kınalızade, öncelikle hikmetin tanımları üzerinde durmuştur. Hikmetin genel kabul görmüş
olduğunu belirttiği tanım şöyledir:
Ø Hikmet, harici varlıkları ilk planda ne halde ise, o hal üzere
bilmektir.
Kınalızade’ye göre nazari hikmet üç kısımdır:
1-Hariçte ve zihinde cismani
bir maddeden uzak olan varlıklardır.
Cenabı Hak, mücerret akıl ve ruh gibi, cisimden (heyuladan) ve
maddeyle birleşmekten uzak olanlar. Bunlardan bahseden ilme, ilahi ilim denir.
2- Zihinde maddeden uzak, fakat
hariçte maddeye muhtaç olan küre, üçgen ve dörtgen gibi varlıklardır.
Bunların hariçte muayyen maddesi
vardır. Bunlarla ilm-i riyazi ya da ilm-i evsat uğraşır.
Riyaziye ilmi dört kısımdır:
Heyet (yıldızlarla ilgili hesap),
hendese (geometri), hesap (cebir)
ve Musiki.
3-Zihinde ve hariçte maddeye
muhtaç olanlar.
Bundan bahseden ilme ilm-i Tabii ya da ilm-i Esfel denir. Zira tabiat, hareket ve sükunun başlangıcıdır. İşte bu ilim bundan bahseder. “İlm-i Efsel” denmesinin sebebi, hariçte ve
zihinde eksik olan maddeye muhtaç olmasıdır
Kınalızade’ye göre, hikmetin
konuları arasında olan harici varlıklar iki kısımdır:
1-Varlığında, insanın güç ve iradesinin etkisi olmayanlar. Yer,
gök, şahıslar, insan ve hayvan gibi.
2-Varlığı, insanın güç ve iradesine bağlı olanlar. İnsanının
ortaya koyduğu fiiller, hareketler ve ameller gibi
Kınalızade Harici varlıkların
ikiye ayrılması gibi, hikmet de ikiye ayrılır:
1- İnsanın güç ve iradesinden bağımsız varlıklardan bahseder. Buna
nazari hikmet denir.
2-İnsanın güç ve irademizin de tesiri muhakkak olan ve onlarsız
meydana gelmeyen
harici varlıklardan bahseder ki, buna da Ameli hikmet
denir.
Ø
Ameli hikmet, fertlerin fiil ve amellerinden
insan nefsinden bahseden ilimdir
Kınalızade’nin verdiği malzemeler, hikmetin bilgi temelli bir yapı
olduğu ortaya koymaktadır. Hikmetin özellikle de ameli hikmetin amacı, insanın
saadetidir. Ameli hikmetinfaydası salt
mücerret ilim sevgisi olmayıp, asıl kaygı, ameli mükemmelleştirmek ve davranışları
güzelleştirmektir.
ü
Katip Çelebi göre, yaratılıştan beri bütün kavimler ve ümmetlerin arasında
zaruri, gerçek ve bir delile dayanan, varlıkların hakikatini araştıran ilimler
olmuştur.
Fatih, Semaniye Medresesi’ni yaptırıp kanuna göre iş görülüp okutulsun diye vakfiyesinde yazmış ve Haşiye-i Tecrid (açıklamalı kelam kitabı) ve şerh-i Mevakıf (el ici’nin kelama ilişkin
kitabının şerhi) derslerinin okutulmasını bildirmişti.
Sonra gelenler bu dersler felsefiyattır diye kaldırıp Hidaye ve Ekmel (Peygamberin
mükemmeliğini konu edinme) derslerini okutmayı akla uygun görmüşler.
Katip Çelebi’ye göre hikmetin konusu varlıkta ve zihinlerde
varolan şeylerdir.
Ø
Hikmet, mevcut varlıkların
hakikatlerini insanın gücü oranında bilmesidir, şeklinde tanımlanmış ve böylece
konusu mevcut varlıklar olarak belirlenmiştir.
Söz konusu varlıklar ya fiilerdir yada insanın seçmesi
sayesinde olan varlıklardır.
Fiilllerindurumlarını bilmek,hayatın
ve ahretin düzeltilmesine yol açması bakımından pratik hikmet diye
isimlendirilir.
Varlıkların durumlarını bilmek teorik
hikmet diye isimlendirilir.
Bunların her ikisi de üç bölümdür.
- Pratik olanın kısımları,
1-Erdemlerle donanması ve ahlaksızlıkları bırakması için kişinin
tek başına yararlı işlerini bilmektir. Buna ahlakın düzeltilmesi
denir.
2- Aile gibi birlikte yaşayan topluluğun yararlı işlerini
bilmektir; buna ev idaresi denir.
3-Şehirde beraber yaşayan topluluğun yararlı işlerini bilmektir;
buna şehir
yönetimi denir
- Teorik olanın kısımları,
1-İlah gibi dıştaki varoluşta ve kavrayışta maddeye ihtiyacı
olmayan şeyleri bilmek olan ilahi ilim;
2-Küre gibi dıştaki varoluşta kavrayış dışında bunlara ihtiyacı
olan şeyleri bilmek olan orta ilim denen matematik ve öğretim ilgili olanlar
girer.
3-İnsan gibi dıştaki varlıkta ve kavrayışta bunlara ihtiyacı olan şeylerin
durumlarını bilmek olan yakin ilmi ya da doğayla ilgili ilimler yer alırlar.
Katip Çelebi’ye görefelsefe
ilimleri dört çeşittir:
Matematik ilimleri, mantık
ilimleri, fizik ilimleri ve ilahi ilimler
A-Matematik ilimler dört bölümdür: aritmetik, geometri, astronomi, musiki.
B-Mantık ilimleri beş çeşittir:
1.Analitik, şiir sanatını
bilmektir.
2.Buturika, hitabet sanatını
bilmek.
3.Butika, tartışma sanatını
bilmektir.
4.Vulutiki,kesin delil sanatını bilmektir.
5.Sofistika, demogoji sanatını
bilmektir
C-Fizik İlimleri, yedi çeşittir:
1.İlkeler ilmi. Cismin kendisinden ayrılmayan, madde, şekil, zaman, mekan ve sebep
olan beş şeyi bilmektir.
2-Gök ve evrenin içindekilerin ilmidir.
3- Dünya ilmidir
4-Atmosfer olayları ilmi
5- Madenler ilmi,
6- Bitkiler ilmi.
7- Canlılar ilmi tıp ve dallarını da içerir.
D-İlahi ilimler beş çeşittir:
1-Zorunlu varlık ve niteliği.
2- Manevi varlıklar ilmi.
3- Ruhla ilgili ilimler.
4-Siyasetle ilgili bilgiler ilmi beş çeşittir.
a-Peygamberlik siyaseti ilmi,
b- Yöneticilik siyaseti ilmi,
c- Asker yönetme, savaş hileleri, veterinerlik, doğancılık, kralların
adabı.
d- Toplumu yönetme ve özel kişileri yönetme ilmi gibi şehirle
ilgili ilimdir.
e- Ev yönetimidir
5- Kendini yönetme ilmi ahlak
Katip Çelebi, felsefe hakkında bütün olumlu düşüncelerine rağmen,
felsefe ilimlerinde çalışmanın iki şartla helal olacağını bildirmiştir.
1-Zihni İslam inançlarından boş olmamak bilakis dininde güçlü ve şereşi,
şeriat hakkında geniş bilgili olmak.
3-Felsefenin şeriata aykırı problemlerine geçmemektir. Eğer
geçerse onları sadece cevap vermek için kullanmalıdır
MODERN FELSEFE VE TÜRKYE’YE GiRİŞİ
Modern felsefe anlayışı, modern okulların açılması ve Batı Avrupalı
toplumlarla yoğun ilişkiler sürecine bağlı olarak 18. yüzyıldan itibaren
Türkiye’ye de girmiştir.
Türkiye’de okunup yazılması ve ürünlerin ortaya çıkış şartları 19.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşmuştur.
Söz konusu dönemde, Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Münif Paşa, Cevdet Paşa, Ali
Suavi, Filibeli Ahmet Hilmi, Ahmet Mithat Efendi başta olmak üzere, çok sayıda düşünür, felsefeyle doğrudan ya da
dolaylı bir şekilde ilgilenmişlerdir.
1870’lerden itibaren dönemin düşünürleri kendilerine ilişkin görüşlerini
sergilemeye başlamışlardır.
Bunlar arasında,
- Cevdet Paşa’nın
mantık kitapları,
- Münif Paşa’nın aydınlamacı
bir zihniyetle ele aldığı özgürlük
ve eşitlik sorunları,
- Filibeli Ahmet Hilmi’nin felsefe yazıları,
- Ahmet Mithat Efendi’nin felsefe çalışmaları ile bilim sınışamalarını
içeren yayınlar öne çıkmaktadır.
1910’lara gelindiğinde, hem çeviri
hem de telif olmak üzere önemli
miktarda modern anlayışla yazı lmış kitaplar yayınlanmıştır.
Felsefeye ilgi öylesine büyük olmuştur ki, Materyalizm,Sosyal Darwinizm gibi dönemin uç öğretileri de
dahil olmak üzere her türlü felsefi akım benimsenmiş ve tartışılmıştır.
FELSEFE BÖLÜMLERi
Felsefe konusunda asıl gelişme, 1900’de Darülfünun’un açılmasıyla birlikte Felsefe Bölümü’nün kuruluşuyla başladığı
söylenebilir.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ
İstanbul Üniversitesi’nin modern bir kurum olarak teşkilatlandırılması ve modern bilim
anlayışına göre öğretime başlaması 1845
yılında başlamış, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra 12 Ağustos 1900 tarihinde
Darülfünun-ı Şahane adı altında
Yüksek Din İlimleri/ Matematik/
ve Doğa Bilimleri
Darülfünun’la
aynı tarihte Edebiyat
Fakültesi, Edebiyat, Tarih ve Felsefe bölümleriyle kurulduğu kabul
edilmektedir. 110. yılını tamamlamak üzere olan Felsefe Bölümü’nün
özelliklerini ortaya koymak, Bölüm mensuplarının görevleri arasındadır.
Darülfünun’un
kuruluşunda yer alan Edebiyat Şubesi’nin dersleri arasında :
Hikmet-i Nazariye adı altında İlm-i Ahvali Nefs, Mantık, Ahlak ve Estetik yer almışlardır
Darülfünun’un
kuruluşunda eğitim süresi üç yıl olarak belirlenmiştir.1912 yılında
marif nezareti yeni bir proğram hazırlamıştır.
Yeni
raporda
Edebiyat şubesi
Felsefe, Tarih-Coğrafya ve Lisan olmak
üzere üç kısma ayrılmıştır. Eğitim süresi ikiyıla indirilmiştir.
Felsefe kısmına Arap Felsefesi ile Sosyoloji dersleri eklenmiştir.
1915 Nizamnamesinde, Mantık, Ahlak, Terbiye, Ruhiyat, İçtimaiyat, Felsefe Tarihi,Metafizik ve İslam Felsefesi dersleri
verileceği bildirilmiştir
1908 nizamnamesi çerçevesinde hazırlanan ve 1917’de açılan Medreset’ül Mütehassisin’de de felsefe dersleri okutulmuştur.
Bu kurumda,
1- Tefsir ve Hadis Bölümü.
2- Fıkıh usulü ve Fıkıh bölümü.
3- Hikmet ve Kelam bölümü olmak üzere üç ana
kısım yer almıştır.
Hikmet ve Kelam bölümünde verilecek dersler, Tasavvuf, İslam Felsefesi Tarihi, Hikmet-i ilahiye, Mantık,
Felsefe,Ahlak, Umumi Felsefe Tarihi, Dinler Tarihi, İslam Dini şeklinde sıralanmıştır.
Fıkıh bölümünde de felsefe dersleri yapılmış ve dersler, Darülfünun hocaları
Ferit Kam,
İzmirli İsmail, Mehmet Ali Ayni tarafından vermişlerdir
1924 düzenlemesinde,
Edebiyat Fakültesi’nde İslam felsefesi, İçtimaiyat,
Ahlak, Felsefe Tarihi,
Ruhiyat, Mantık dersleri yer almıştır.
ilahiyat Fakültesinde, ıçtimaiyat,Ruhiyat,
Ahlak, ıslam Felsefesi Tarihi, ıçtimai Ruhiyat, Felsefe Tarihi, Dinler Tarihi
ve Felsefesi dersleri verilmiştir
1929 yılında Felsefe Bölümü üç kürsüden oluşmaktadır. Bunlar, Felsefe Tarihi, Ruhiyat ve
Sosyoloji’dir. Bölüm öğrencilerine ıslam Felsefesi, Terbiye ve Ahlak dersleri de program dahilinde
verilmişlerdir
1931 tarihinde Edebiyat
Fakültesi’ndeasli ve ihtisas dersleri ayrımı yapılmış,
Felsefe Bölümü için dördü asil, dördü ihtisas olmak üzere sekiz ders belirlenmiştir.
Asli dersler, Felsefe Tarihi,
Terbiye, ıçtimaiyat, Ruhiyat’tır.
İhtisas dersleri ise, Metafizik, Mantık,
Ahlak ve ıslam Felsefesi’dir
1932 yılında bölümde okutulan
dersler: Ruhiyat, Mantık, Metafizik, ıslam Felsefesi, Terbiye, ıçtimaiyat ve Ahlak, Felsefe Tarihi.
1947-1948 Edebiyat Fakültesi Öğrenci Kılavuzu’na göre, öğrencilerin mezun olabilmeleri için
biri tezli olmak üzere dört sertifika seçmeleri gerekmektedir.
Felsefe Bölümü için gerekli
dört sertifika şunlardır:
1- Umumi Felsefe Tarihi.
2- UmumiFelsefe ve Mantık.
3- Psikoloji.
4- Sosyoloji ve Ahlak Sertifika temelli yapılanma ve kürsü usulü,
YÖK yasasına (1981) kadar ufak değişikliklerle devam etmiştir.
A_Kürsüler:
1919 Nizamnamesi’ne göre
kürsüler şöyle tanımlanmıştır:
Müderrisler Meclisi’nin takdiriyle öğretim kürsüler ve derslere
ayrılarak yapılacak ve her
medresenin (fakülte) esaslı meslek dersleri kürsü itibar olunur.
Yeni kürsü açmak, ya da kapatmak, yeni dersler koymak kaldırmak,dersleri
birleştirmek, Müderrisler Meclisi’nin kararı, Darülfünun Divanı’nın tasvibi ve
Maarif Nezaretinin onayıyla gerçekleşir
1929’da Edebiyat
Fakültesi’nde üçü edebiyat, üçü tarih, üçü
felsefe ikisi coğrafya şubelerine ait olmak üzere onbir kürsü vardır.
B_Dersler:
Bölüm’ün ilk hocaları ve
verdikleri dersler şunlardır:
- Ahmet Mithat Efendi: Felsefe Tarihi, Dinler Tarihi,
Umumi Tarih dersleri okutmuştur.
- Hüseyin Cahit Yalçın: Felsefe
ve Estetik; Filibeli Ahmet Hilmi, Metafizik;
- Emrullah Efendi: Hikmet-i
Nazariye ile Terbiye
ve Tedris
- Mehmet Ali Ayni: Felsefe
Tarihi
- Ziya Gökalp: İçtimaiyat;
- Rıza Tevfik: Felsefe, Estetik
ve Metafizik;
- Babanzade Ahmet Naim: Felsefe,Mantık,
Ruhiyat ve Metafizik
derslerini vermişlerdir.
933 yılına kadar olan sürede Muallim Ali Haydar, Halil Nimetullah Öztürk,
Mehmet İzzet, Orhan Saadettin, Mehmet Emin Erişirgil, İzmirli İsmail Hakkı, İsmail
Hakkı Baltacıoğlu, Şekip Tunç, Necmeddin Sadık, Hilmi Ziya Ülken ders vermişlerdir.
Reform sonrasında felsefe derslerinin başlıkları
ve veren hocalardan dolayı da içeriklerinde büyük değişiklikler olduğu
görülmektedir. Reichenbach ile Ernst von Aster’in birlikte ders verdikleri döneme (1937-1938 arası) ait olan ve
Felsefe Bölümü arşivinde yer alan, Felsefe Bölümünün
Tedrisat Planı adlı
metinde dersler şu şekilde sunulmaktadır:
Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoğlu, Vehbi Eralp, Bedia Akarsu,
Nermi Uygur, ısmail Tunalı ve Hüseyin Batuhan 1940 yıllardan itibaren Felsefe Bölümü’ne hakim
olmuşlardır.
Bu hocalar, felsefe tarihinin eskiçağ, ortaçağ, yeniçağ, Rönesans,Aydınlanma,
19. yüzyıl, 20 yüzyıl gibi dönemlerde oluşan felsefe anlayışlarını, varlık,
bilgi, mantık, ahlak, sanat, tarih, devlet, antropoloji, dil, teknik
felsefesi, gibi disiplinleri,
Platon, Aristoteles, Descartes, Leibniz, Hume, Kant, Schopenhauer,
August Comte,Nietzsche, Bergson, Russell, Wittgenstein gibi önde gelen filozoşarı ilgili dersler vermiş ve seminerler
yapmışlardır.
C_Doktora:
İÜ.Felsefe Bölümü, dışarıda doktora yapan Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoğlu ve ısmail Tunalı dışında kendi bünyesinde bulundurduğu bütün elamanlarına doktora
yaptırmıştır.
Doktora çalışmalarında ele alınan konular, ahlak, bilgi, varlık,
estetik, bilim, dil- kültür, aydınlanma, siyase, iktisat, insan, algı, sistem,
a priori, mantık, Sokrates öncesi, metafizik, sanat, tarih gibi, felsefenin
temel alanları ile temel kavramlarını içermektedirler.
Felsefe Bölümü’nün Üç Dönemi
Felsefe Bölümü hocalar
açısından üç dönem halinde incelenebilir:
1- 1900-1933 Reform Öncesi Dönem.
2- 1933- 1950 Yabancı Hocalar Dönemi.
3- 1950- 1990 Doktoralı Yerli Hocalar Dönemi.
1.Reform Öncesi Dönem
Darülfünun’un ilk yıllarında hocalık yapanların önemli bir kısmı
memuriyet hayatları
nın bir döneminde, ders anlatma görevini de yerine getirmişlerdir.
Başka bir deyişle meslekten öğretmen değillerdi. Bu nedenden dolayı, hocalık
görevleri çoğunlukla kısa sürmüştür.
Hocalık görevleri kısa
sürenler
- Ahmet Mithat Efendi
- Filibeli Ahmet Hilmi
- Hüseyin Cahit Yalçın,
- Emrullah Efendi
- Ziya Gökalp
- Rıza Tevfik.
Hocalığı meslek edinenler
şunlardır:
- Halil Nimetullah (Öztürk),
- Babanzade Ahmet
- Naim Bey
- Orhan Saadettin
- ı.H. Baltacıoğlu
- ı.H. ızmirli
- Mehmet Ali Ayni
- Şekip Tunç
- Mehmet ızzet
- Mehmet Emin Erişirgil
- Hilmi Ziya Ülken
Darülfünun dönemi hocalarından hocalığı meslek edinenler ve uzun
süre bu işi yapanların durumları daha farklıdır. Bu öbekte yer alanlar, mülkiye, tıbbiye, hukuk gibi modern mekteplerde öğrenim
görmüşlerdir.
Bölümde ders veren bazı
hocaların yayınları şöyle sıralanabilir:
Ahmet Mithat Efendi,
- Felsefe ve Feylosoşar
- Ekonomi Politik
- Düğümlerin Çözümü
- Ben Neyim? Materyalist Hikmete
Müdafaa
Filibeli Ahmet Hilmi,
- Müslümanlara Siyaset Rehberi
- HangiFelsefe Ekolünü Kabul
Etmeliyiz?
- ıslam Tarihi
- İslam’ın ınanç Esasları
Rıza Tevfik,
- Mufassal Kamus-u Felsefe
- Abdülhak Hamid ve Mülahazat-ı
Felsefiyesi
- Felsefe Dersleri
- Mabad’de’t-tabiiyyat Derslerine
Aid Vesaik
- Ma-bad’de’t-tabiiyyat
Dersleri:Ontoloji Mebahisi
- Estetik
- Bergson Hakkında
Babanzade Ahmet Naim Bey,
- Ahlak-ı ıslamiye
- Hikmet Dersleri
- Felsefe Dersleri
Halil Nimetullah (Öztürk),
- Levy-Bhurl’ün Mantıköncesi (Prelogic)
- Halkçılık ve Cumhuriyet ve
Türk Halkçılığı
- Cumhuriyet
İsmail Hakkı ızmirli,
- Mi’yarü’l Ulum
- Mantık-i Tatbikiveya Fenn-i
Esalib
- Muhtasar Felsefe-i Ula
- Fenn-i Menahic: Methodologie
- Felsefe Dersleri
- Felsefe Hikmet
- Müslüman Türk Filozoşar
- ıhvan-ı Safa Felsefesi
- Felsefe-i ıslamiye Tarihi
- Islam Mütefekkirleri ile Garp
Mütefekkirleri Arasındaki Mukayese
Mehmet Ali Ayni,
- Darülfünun Tarih-i Felsefe
Dersleri
- Muallim-i Sani Farabi
- TasavvufTarihi
- Felsefe Tarihi
- Ahlak Dersleri
- Darülfünun Tarihi
- Siyasi Tarih
- Türk Mantıkçıları
- Demokrasi Nedir?
- Türk Ahlakçıları
- Milliyetçilik
- Hayat Nedir?
Şekip Tunç,
§
Gülmek Nedir ve Kime Gülüyoruz?
§
Felsefe Dersleri
§
Felsefe-i Din
§
ınsan Ruhu Üzerinde Gezintiler
§
Ruh Aleminde
§ Fikir Sohbetleri: Yirmi iki Diyalok
§
Psikolojiye Giriş
§
Bir Din Felsefesine Doğru
Mehmet ızzet,
Toplumsal sorunları teorik temellendirmelerle ilgili ve felsefe
sorunlarına ilişin çok sayı
da makale yayınlamıştır.
Mehmet Emin Erişirgil,
- Tarih-i Felsefe Notları: Kurun-ı
Cedide Felsefesinden Descartes ve
Kartezyenler
- Wilhelm Leibniz
- Kant ve Felsefesi
- Sokrat
- Filozofi
- Kant’tan Parçalar
- Filozofiye Başlangıç
- Hukukun Muhtelif Cepheleri ve
Hukuk ılmi
- Ekonomi Meslekleri
- Merakve Dikkat
- Neden Filozof Yok
- Türkçülük Devri, Milliyetçilik
Devri, ınsanlık Devri
2-Yabancı Hocalar
Darülfünun kuruluş sürecinde de yabancı hoca unsuru göz önünde
bulundurulmuştur.
I. Dünya Savaşı yıllarında Darülfünun’a 21 hoca gelmiş, bunlardan
10’u Edebiyat Fakültesi’nde istihdam edilmiştir
Ø
Ünlü dinler tarihçisi George Dumezil de bu dönemde gelen hocalar arasındadır.
Ø
Prof. Günther Jacobi 1914’de Felsefe Bölümü’nde
Matbaa-üt tabia (Metafizik), Mantık ve Usuliyet (Metodoloji) dersleri vermek
için getirtilmiştir.
Ø
Coğrafya müderrisi Obst’un saha çalışmaları ve saha
birimlerini kurması,
Ø
tecrübi ruhiyat hocası Anschutz’un laboratuar kurması takdirle karşılanmıştır
Ø
Bölüm’ün yapılandırılması için
bilim felsefecisi Hans Reichenbach getirilmiştir.
Felsefe Bölümü’nde görev alan Alman hocaların uzmanlık alanları ve
Bölüm’de kalış süreleri şöyledir:
- Hans Reichenbach
:Lojistik, Bilim Felsefesi
- E.von Aster
:Felsefe Tarihi
- Gerhard Kessler, :ıktisat Sosyolojisi
- Wilhelm Peters, :Davranış Psikolojisi
- Walter Kranz, :Antik Felsefe
- Heinz Heimsoeth
:Kant Felsefesi
- Joachim Ritter, :Varoluşçuluk
- Freytag von Löringhof, :Mantık
Yabancı hocaların Türkiye’yi seçmelerinde
önemli nedenlerinden biri de ödenen yüksek ücretlerdir.
Reform’da yabancıların üniversiteye katkıları üzerinde çalışan Ersoy Taşdemirci’ye göre katkılar şöyle
sıralanır:
1-Öğretim programların ve yöntemlerinin ıslah edilmesi. Öğrencilerin
derslerde ve alanlarda aktif olmalarını sağlamışlardır.
2-Darülfünun hakkındaki bilimsel güvensizlik yapılan bilimsel çalışmalar
ve yayınlana ders kitaplarıyla kırılmıştır.
3-Türk bilim insanlarının yetişmesine büyük katkı sağlamışlardır.
4-Yeterli Türkçe bilmemelerine rağmen, ilmi zihniyetin gelişmesine,
laik hukuk anlayışı ve karma iktisadi sistemin yerleşmesinde büyük katkıları
olmuştur
Ø
Felsefe Bölümü’nde etkili olan
yabancıların başında Reichenbach
gelmektedir.Ağırlıklı olarak
mantıkçı pozitivizm üzerinde duran Reichenbach’ın felsefe anlayışı Türkiye’de
nispeten yeniydi. Kendi felsefe anlayışını yerleştirmek için önemli seminerler yapmış,
yoğun tartışmalara sebep olan konferanslar düzenlemiştir .
Ihtimaliyet mantığına ilişkin yayın yapmıştır Reform sonrasında yeni kuşak felsefeciler,
Hilmi Ziya Ülken, Vehbi Eralp
ve Nusret Hızır Reichenbach etkisindedirler.
- Ülken’in çıkardığı Felsefe Yıllığı adlı dergi de bu etki çok açıktır
Ø
Aster 1936 yılında Felsefe Tarihi
Kürsüsü başına 1939’da felsefe bölümü başkanlığına atanmıştır Felsefe tarihini,
felsefe üzerine felsefe yapmak olarak anlamış ve uygulamıştır
Ø
Kranz 1944 yılının başında görev
başlamış verdiği Antik Felsefe dersleriyle, Felsefe Bölümü Felsefe Tarihi
alanında daha da güçlenmiştir
Ø
Heimsoeth,felsefe tarihi, Kant ve
fenomenoloji alanlarında çalışmalarıyla bilinir. Felsefe tarihi ve ahlak
felsefesi alanlarında da etkili çalışmaları vardır.
Ø
Ritter,Bölüm’de varoluşçuluk hakkında dersler
vermiştir Bedia Akarsu’nun bildirdiğine göre süreklilik kavramı üzerinde çok
dururmuş ve philosophia perennis (sürüp giden felsefe) anlayışını savunurmuş
Ø
Löringhoff, sadece 1959 yılı yaz döneminde
mantık dersleri vermiştir
Alman hocalar felsefede çeşitlilik yaratmışlardır. Etkili
olmalarının birkaç nedeni vardır:
1-Felsefe Bölümü’nde Şekip Tunç’tan başka Fransız geleneğinde yetişmiş
kimse kalmamasıdır
2-Reformun getirdiği yeni üniversite ortamında uygun sosyo-psişik
ve siyasal -ekonomik şartların birleşmiş olmasıdır
3-Hükümet üniversitenin yenilenmesinde ümidini Almanlara bağladığından
her türden desteği vermişlerdir.
4-Alman hocalar 1933- 1955 arası sürekli olarak Bölüm’de
bulunmaları da etkinin nedenleri arasındadır Nitelik olmaları, etkilerini de artırmıştır
Bedia Akarsu’ya göre 1933 Reformu Felsefe
Bölümü’nün yazgısını değiştirmiştir.
Reichenbach’ın getiriliş büyük bir şanstır. O bir pozitivist
filozof olarak bizdeki medrese havasını değiştirmiştir. Seminer tarzı ders işleyişi,
Seminer Kitaplığı’ nın kuruluşu etkili olduğu unsurlar arasındadır
Yabancı Hocalara Yöneltilen Eleştiriler:
Mehmet Ali Ayni, Reformla ilgili hazırladıkları raporda yabancı hocaların
getirilmesine karşı çıkmış, Avrupa’da yetişen gençlerin görevlendirilmesini, ancak
getirilecekse de Almanya ile sınırlı olmaması gerektiğini önermiştir.
Erişirgil Hükümetin geniş düşünmedi, acele ettiğini dile getirmiştir.
Baltacıoğlu’na göre, alman hocalar kendi aralarında dayanışma ruhuyla Türk öğretim
elamanları na karşı hareket etmektedirler. Darülfünun içinde yeni ve yabancı
bir gücün
ortaya çıkmasının çalışma birliğini bozduğunu söylemektedir.
Yabancı hocalardan şikayet edenlerin bu üçü de Felsefe bölümü
hocaları olmaları da önemlidir
W. Peters, E. von Aster hakkında, onun ıstanbul Üniversitesi’ndeki en aktif
hocalardan
biri olduğunu belirtmiş, ancak onun felsefe ile felsefe tarihi çalışmalarını
ilerletmede ve genç felsefecilerin bağımsız ve verimli çalışmalar yapacak şekilde
yetişmelerini sağlayamadığını bildirmiştir.
Nusret Hızır’a göre, felsefe öğretimi yabancı hocalar döneminde iyileşmiş gibi gözükse
de bu bir yanılgıdır. .... Felsefe eğitimi o zamanda kötüydü bugün de
3-Reform Sonrası Dönem
Macit Gökberk’in belirttiğine göre, 1950 yılında
Felsefe Bölümü Türk hocaların sorumluluğuna geçmiştir
Reform sonrasının yaklaşık ilk 15 yılı yabancı hocaların
yönetiminde geçen Felsefe Bölümü’nde felsefe öğrenimi görerek hoca olan ilk kuşak,
Macit Gökberk kuşağıdır
1900’lerde doğan ilk kuşak
felsefe hocaları şunlardır:
- Takiyettin Mengüşoğlu
- Halil Vehbi Eralp
- Macit Gökberk
- Mazhar Şevket Ipşiroğlu
ikinci kuşakta yer alan
felsefeciler 1920’li yıllarda doğanlardır:
- HüseyinBatuhan
- Bedia Akarsu
- ısmail Tunalı
- Nihat Keklik
- Nermi Uygur
Reform sonrası ilk öbekte yer
alan hocaların hepsi, felsefe eğitimi görmüşler, doktora yapmışlar ve öğretimlerinin
bir döneminde uzun süreli yurtdışında kalmışlardır.
Ø
İlk kuşaktan olan Vehbi Eralp, Takiyetin Mengüşoğlu ve Macit Gökberk kadar
etkili olmamıştır. Günün sorunlarını felsefe açısından yorumlayan
yazılar yazmış ve eski şiiri etik açıdan değerlendirmiştir
Ø
Mazhar fievket ıpşiroğlu, Hegel Estetiği adlı doktora, Martin Heidegger ve Max Scheler’de ınsan adlı doçentlik tezlerini yapmıştır. Bölümde estetik derslerini
vermiştir. Felsefe öğretimi yanında, sanat tarihi öğretimi de görmesi ve
ressamlığı onu sanat tarihi çalışmaları na yöneltmiştir.
Ø
Hüseyin Batuhan, asistan olduğu 1948 ile Ortadoğ
u Üniversitesine gittiği 1966 yılları arasında Bölüm’de görev yapmış, mantık ve
dil konularında çeşitli makaleler yayınlamıştır. Diğer arkadaşlarıyla kıyaslandığında
ürün verme konusunda en geride kalanlardandır.
Ø
Bedia Akarsu, dil-kültür ilişkisi, ahlak öğretileri,
çağdaş felsefe akımları, Atatürkçülük hakkında çeşitli yayınlar yapan bir çizgi
izlemiştir. Ahlak Öğretileri I: Mutluluk Ahlakı ve Ahlak Öğretileri II: Immenuel
Kant’ın Ahlak Felsefesi Felsefe
Terimleri Sözlüğü’nü en önemli çalışmaları olarak
kabul etmek gerekir. Her üç çalışma da Türkiye açısından temel
kaynaklar olarak güncelliklerini korumaktadır.
Reform sonrasında yer alan hocalar, felsefeyi modern felsefenin
özellikleri açısından anlamış ve bu bağlamda felsefeyle ilişkilerini sürdürmüşlerdir.
Genel olarak, tanıma-aktarma ağırlık olmakla birlikte,
Takiyettin Mengüşoğlu, ısmail
Tunalı ve Nermi Uygur, kendi anlayışları çerçevesinde
felsefe yapmanın gereğini yerine getirmişlerdir.
İsmail Tunalı ve Nermi Uygur, toplumsal sorunlara hiç değinmemişlerdir.
Takiyettin Mengüşoğlu Tarihlilik ve Tarihsizlik adlı yazısında şarklılık zihniyetini
ağır bir şekilde eleştirmenin dışında, toplumsal sorunlarla ilgilenmemiştir.
Macit Gökberk ve Bedia
Akarsu, Atatürkçülük ve Atatürk inkılaplarıyla çok yakından
ilgilenmişler, bu konularda çok sayıda makaleler yayınlamakla birlikte, daha
çok bu konuların siyasi yorumlarını yapmışlar, felsefi temellendirmelere
gitmemişlerdir.
iLK KURULAN FELSEFE BÖLÜMLERİ
Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe Bölümü
DTCF’nde (Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi) Felsefe Bölümü 1940
yılında kurulmuştur
1939-1942 yılları arasında ıstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nün eski hocalarından
olan Mehmet
Emin Erişirgil ile Fransız düşünür Oliver Lacombe, felsefe bölümünün kuruluşunu gerçekleştirmişlerdir
Bölümün Kuruluş aşamasında Necati Akder ile Niyazi Berkes de yer almışlardır. Onlara daha
sonra Behice
Boran, Muzaffer Şerif Başoğlu, Fransa’dan dönen Ragıp Atademir de katılmışlardır
Felsefe Zümresi adı verilen bölüm, Umumi Felsefe, Psikoloji ve Pedagoji, Sosyoloji bölümlerinden
oluşmuştur.
Umumi Felsefe kendi içinde
Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe olarak ikiye ayrılmıştır.
İlk dört sömestride yer alan
dersler:
- Büyük felsefe meselelerine giriş ve
felsefe istilahlarına kavramağa hazırlanma;
- ontolojik, kritik ve etik meselelerin
daha derin bir tahlili;
- formel mantık; mantık tarihi;
- ilimlerin mantığı ve metodu;
- umumi felsefe tarihi, umumi psikoloji
ve çağdaş psikoloji cereyanları;
- sosyolojiye giriş;
- sosyoloji metodolojisi ve çağdaş
sosyoloji meseleleri.
Programın son dört
sömestrisinde şu dersler bulunmaktadır:
1-Umumi felsefe :
§
Teorik kısmı (varlık ve bilgi nazariyeleri)
§
Normatik kısım (mantık, etik,
estetik).
§
2-Felsefe Tarihi: Garp felsefesit arihi; şark
felsefesi tarihi
3-Psikoloji: Psiko-fizik usulleri ve
tatbikatı; çocuk ruhiyatı; gençlik ruhiyatı; içtimai ruhiyat.
4-Pedagoji: Terbiye ve Tedris usulü;
terbiye tarihi; mukayeseli maarif sistemleri.
5-Sosyoloji: Sosyal müesseselerin
tarihi Hem zümre içi hem de dışı ek
dersler alınabilmektedir.
Öğretim başladığı yılda, Felsefe Enstitüsü kadrosuna Suut Kemal Yetkin estetik doçenti ve ısmail Hakkı Baltacıoğlu pedagoji profesörü olarak katılmışlardır
1942 yılında
Mehmet Karasan, Nusret Hızır,
Bedii Ziya Egemen kadroya eklenmişlerdir
ABD’den psikoloji bölümü profesörü Carrol C. Pratt
getirilmiş ve bir yıl kalmıştır
1946’da kadroya
Doç.Dr. aydın Sayılı katılmıştır Aynı yıl Nusret Hızır Felsefe Tarihi kürsüsü başına
geçmiştir.
1948’de Behice Boran ve Niyazi Berkes kuruluş kanunu nedeniyle kadro
dışı bırakılmışlardır
1949 yılında
bu kürsüye Tahir Çağatay öğretim görevlisi olarak atanmıştır.
1953 yılında
doçent olmuş aynı yıl gelen Hans Frayer’le birlikte kürsüyü yönetmiş,
1955 yılında
Felsefe zümresine ılim Tarihi Kürsüsü de eklenmiştir .
Kendi yetiştirdikleri ve bilim tarihinde doktora yapan ilk
asistan Sevim Tekelidir
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü
Eğitim Fakültesinde felsefe dersleri vermesi için 1968 yılında
Ionna Kuçuradi’ye
teklif edilmiş o da kabul etmiştir.
1969 yılında
Hacettepe Üniversitesi’nde Felsefe bölümü Ionna Kuçuradi tarafından kurulmuş ve
Türkiye’deki üçüncü felsefe bölümü olmuştur.
Hacettepe Felsefe bölümünde,
diğer bölümlerde olmayan dersler okutulmuştur:
- İnsan felsefesi,
- Özgürlük sorunu,
- Sanat eserlerinde felsefi problemler,
- Türk düşünce tarihinde felsefe,
- Türk kamu hayatında felsefe
problemleri,
- Türk devriminin felsefi temelleri ve
değer felsefesi
ilk kadrolarında
- Füsun Akatlı,
- Bilge Karasu,
- Oruç Oruoba,
- Zeynep Aruoba,
- Ülker Gökberk,
- ısmail Demirdöven,
- Sevgi ıyi yer almışlardır.
Nusret Hızır, Suat Sinanoğlu,
Necati Öner, ıbrahim Agah Çubukçu, Takiyettin Mengüşoğlu, Teo Grünberg, Adnan
Onart, Şahin Yenişehirlioğlu gibi öğretim üyeleri ders
vermişlerdir.
1980’li yıllarda
Süleyman Hayri Bolay, Necdet
Sümer, Fehmi Baykam, Kurtuluş Dinçer, Sıtkı M. Erinç, Abdullah Kaygı, Harun
Tepe, Levent Aysever, Aydan Saylan, Cemal Güzel kadroya katılmışlardır
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü
Felsefe Bölümü 1975 yılında
kurulmuş, kuruluş aşamasında ıstanbul Üniversitesi felsefe bölümü, DTCF ve
Ankara Üniversitesi ılahiyat Fakültesi’nden destek görmüştür.
Lisans, yüksek lisans ve doktora programları yürüten bölüm,
- Sistematik Felsefe ve Mantık,
- Felsefe Tarihi,
- Türk-ıslam Düşüncesi,
- Bilim Tarihi gibi dört anabilim dalından
oluşmaktadır.
Kuruluşundan itibaren bölüme
destek veren öğretim üyeleri:
- Hikmet Yıldırım Celkan,
- Muhittin Aşkın,
- Kenan Gürsoy,
- Eyüp Kemerlioğlu,
- HüseyinAkyüz,
- Neckettin Tozlu,
- Mehmet Akgün,
- Ali Osman Gündoğan,
- Nurten Gökalp,
- Abdulkuddüs Bingöl.
Bugün bölümün kadrolarından
bulunan öğretim üyeleri:
- Mustafa Yıldırım,
- Sebahattin Çevikbaş,
- Nevzat Can,
- Mine Kaya Keha,
- Uğur Köksal Odabaş,
- Münir Dedeoğlu,
- Kutsi Kahveci,
- Ali Utku,
- Muhammet Hanifi Macit,
- Rıdvan Küçükali.
ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü
1963’ten itibaren Fen Edebiyat fakültesinde Beşeri Bilimler kadrosunda
yer alan
Cemal Yıldırım ve Rasih Güney Üniversite’nin öğrencilerine seçmeli felsefe dersleri
vermişlerdir.
Felsefe, mantık, bilim
felsefesi ve bilim metodu verilen dersler arasındadırlar.
1966 yılında Hüseyin Batuhan ve Teo
Grünberg ıstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden ODTÜ
Bilim Felsefesi ve Mantık Seksiyonu başlıklı anabilimdalına denk gelen birimi
oluşturmuşlar
Teo Grünberg’in, Batuhan’la ortak idealleri, 1966 yılında gittikleri ODTÜ felsefe bölümü
açmak olmuştur.
1983 yılında ODTÜ Felsefe Bölümü kurulmuştur
Mantık ve Bilim, Dil,
Edebiyat ve Tarih seksiyonlarından oluşan Beşeri Bilimler
Bölümü, temelde öğrencilerin genel kültürlerini artırmayı ve entelektüel
yeteneklerini
geliştirmeyi amaçlamıştır
Mantık ve Bilim seksiyonunda verilen
dersler şunlardır:
- Felsefe tarihi problemleri,
- bilim tarihi,
- bilgi teorisi,
- felsefesistemleri,
- dedüktif logic,
- indüktif logic,
- etik ve siyaset felsefesi,
- felsefe metinleri,bilim felsefesi,
- felsefi logic,
- matematik felsefesi,
- bilimsel devrim,
- bilimsel açıklama ve teoriler,
- çağdaş felsefe problemleri
1982 yılında yapı değişmiş fen edebiyat fakültesi oluşturulmuş felsefe
seksiyonu sosyoloji bölümü altına konmuş ve Teo Grünberg
Sosyoloji bölüm başkanı olmuştur.
Ayrıca, Cemal Yıldırım, Cemil Akdoğan, Pınar Canevi, Ahmet ınam,
Harun Rızatepe, Suvar Köseraif, Şahabettin Demirel, Tahir Kocayiğit, Erdinç
Sayan kadroda yer alan kişilerdir.
1982’de YÖK, ODTÜ’de felsefe bölümü kurulmasına karar vermiştir.
Bölüm, felsefe tarihi,
sistematik felsefe ve mantık, bilim tarihi
anabilim dallarından oluşmuştur.
ÜNİTE:2
AHMET MİTAH EFENDİ-FİLİBELİ AHMET HİLMİ-ZİYA GÖKALP-HİLMİ ZİYA ÜLKEN
AHMET MİTHAT EFENDİ
Eserleri:
- Felsefe ve Feylosoflar,
- Felsefenin
Sergüzeşt-i Ahvali,
- Hürriyetin
Mahiyeti,
- Duvardan
Bir Sada,
- İnsan,
- Schopenhauer’ın
Yeni Hikmeti
- Nevm
ve Halat-ı Nevm (Uyku ve Haller),
- Voltaire Yirmi Yaşında ya da ilk
Aşkı
- Ekonomi Politi
- Düğümlerin Çözümü (Hallu’l-Ukad)
- Paris’te otuz Bin Budist
- Ben Neyim? Materyalist Hikmete
Müdafaa
Felsefeye bakışı:
Ahmet Mithat Efendi’ye göre felsefe, yani hikmet, insan zihninin bir çeşit pusulası
dır ki, hangi konu ve meselede olursa olsun insanın ortaya koyacağı en doğru
hüküm, felsefenin kılavuzluğuyla gerçekleşecektir. Felsefe en eski şeylerdendir.insan
zihninin düşünmeye başladığı andan itibaren felsefenin başladığı söylenebilir.Ona
göre, hikmet, felsefe dedikleri şey,
kesin tanımlara sahip değillerdir.
Hikmet sözlüklerde,adl, ilm, hilm, nübüvet
anlamları yanında bunlarla ilgili olarak, Kur’an ve incil için de kullanılır. Ayrıca
hikmet, eşyayı ve yaratılışı son derece sağlam ve açık olarak bilmektir; varlıklara
dair bilgi sahibi olmak, hayırlı işler yapmak; şeklinde de tanımlanmıştır. Bu
tanımlarda yer alan her terimden farklı anlamların çıkacağını belirterek,
hikmetin tanımlanmamış olduğunu kabul etmektedir. Batı’da, felsefe teriminin
durumu da benzerdir
Felsefenin
ilk tanımını yaptığını bildirdiği Pythagoras’a göre,
eşyanın tabiatını araştırarak
seyredenler, filozoflardır.
Ø
Doğu ve Batı’da felsefe yani hikmet
hakkında ilerisürülen tanımlar sentezlendiğinde
felsefe tanımının, “her şeyin, her hükmün doğrusu”
olabileceği düşüncesine varmıştır
Ø
Gökberke göre Felsefe (hikmet)(doğruyu göstermekte şüphe taşımayandır.), “her şeyin, her hükmün doğrusu”
ise hakim (filozof), her şeyin doğrusunu
yapan insan olmak zorundadır.
Düğümlerin Çözümü (Hallü’l-Ukad) adlı
çalışmasında, felsefe adı altında toplanan
konuların çok çeşitli ve birbirilerinden farklı olduklarını
bildirmiştir. Felsefede, tarih felsefesi gibi disiplinlerin yer alması, konu
farklılıklarının göstergesidir.İlimlerin ilmiolarak felsefenin, matematik ve tabii ilimlerle ilişki
kurulabildiğini, felsefenin bu türünün diğer felsefe alanlarından daha kesin ve
doğru olacağını dile getirmiştir.Zanni ilimlerin temeli olan felsefe,
ziyansız şeylerle kalmıyor. Diğer ilimlerle ilişkiye girdiğinde, kendine has
kabiliyetindeki ihtilaf ve ekolleşmeyi derhal sözü geçen ilimlere de yansıtmaktadır.
Ekonomi politik de, matematik ve fizik ilimlerle çok ilişkisinin olmasına
rağmen zanni ilimlerdendir.
Ahmet Mithat, felsefe ve hikmeti ayrı anlamlarda kullanmıştır.,
Ø
felsefeyi, Batılıların birbirlerini
nakzetme esasına dayanan bir takım düşünceler sistemi olarak görmüştür.
Ø
Hikmet ise, varlığın, kainatın
mahiyetini Kur’an hükümlerinin ışığı altında araştırma ve düşünme olarak ele almıştır.
Ø
Bununla birlikte şark hikmeti için, felsefe tabirini de
kullanmıştır
Ülken’in bildirdiğine göre, Ahmet Mithat, Felsefe Feylesoşar adlı yazısında, felsefenin bizde yeni olmadığını, kütüphanelerin
bunlarla dolu oldukları, okunmadıklarından raflarda tozlanmışlardır. Çeşitli
felsefe tarifleri vermiştir.
§
İnsanlığın mahiyeti üzerine düşünce
yürütmek
§
İnsanın evrenle münasebetini düşünmek
§
ilahiyat gibi tarifleri anmıştır.
Kendi tanımı şöyledir: “Evrenin (bütün kısımlarının)
birbirleriyle olan bağlantı ve münasebetleri üzerinde düşünmektir”
Ahmet Mithat Efendi, metafizik sorunların hikmet sorunlarıyla ortak
olduklarını göz önüne alarak, hikmet ile felsefenin birbirlerini dışlamadıklarını
kabul etmektedir. Bununla birlikte, felsefe tarihinde ortaya çıkan farklı
tutumların felsefeyi tartışmalı hale getirdiğini görmüştür. Felsefeyi insan
zihninin düşünmeye başlamasıyla başladığının kabulü de, felsefe ile akıl
yürütme ve mantık arasındaki ilişkiye dayandırmış olmalıdır. Felsefenin
rehberliğinin gerekliliğini ileri sürmesi, felsefeyi önemsediği anlamına
gelmektedir.
Ahmet Mithat Efendi, bilim konusunda da çeşitli görüşler ortaya koymuştur.
Ona göre, fenlerde yeterince bilgi sahibi olunamadığından, ilim
ile fen arasındaki
fark üzerinde durulmamıştır.
Bunun örneği olarak, ilm-i hisap ile fenn-i hisabın ve ilm-i tarih ile fenn-i tarih
terimlerinin birbirlerinin yerine kullanılmasını göstermiştir
Ahmet Mithat Efendi, iki türlü bilmeyi iki örnekle açıklamıştır.
Büyük Petro’nun dünyayı
fethetmesini bilmek: bu konu hakkında farklı görüşler ortaya
atılabilir
iki kere ikinin dört ettiğini
bilmek : bu önermenin başka türlü olması mümkün
değildir.
Şimdi bunun ilkine “ilim” ve ikincisine “fen” dendiğinde,
istenen ayrım gerçekleşmiş olur.
Fen bilgilerinin başka türlüsü mümkün değildir Fenler, kanun ve akide temeline otururken,
ilimde kanun ve akide aranmaz. Hendese fen olarak kabul
edilirken, şiir fen değildir. Fen bilgisinde, bir şey hakkında verilen hükümler
değişmediğinden, fenler ilimlerden daha güçlüdürler Ahmet Mithat, bu tanımlamalarıyla,
ilim ve fenni birbirinden net bir şekilde ayırmıştır.
Ahmet Mithat Efendi,
mektuplar şeklinde biçimlendirdiği Hallü’l Ukad (Düğümlerin Çözümü) adlı iktisadi konuları ele alan
kitabının başında ilimlerin tasnifini yapmıştır.
Ø
Ahmet mitahat efendiye göre
ilim haber temeline dayanır.
Birinci Mektup’ta, “
- Pozitif bilimler” ve “kesin bilimler”
gibi ilimler
nasıl şeylerdir?
- Bu ilimler, havayı, güneş ısısını,
denizlerin sularını, taşı, toprağıda servetten mi sayarlar? sorularını
dile getirmişlerdir
İkinci Mektup: ilimlerin değerlendirilmesine ayrılmıştır O, Mantıkta haber
vermenin doğruluk şartlarını belirttikten sonra, ilmin haberler üzerine kurulduğunu
ileri sürmüştür.
Farklı bilgiler vardır. Eskilerin sihir dedikleri de ilimdir, çağdaşların
“mekanik” dedikleri
de. Bazı ilimler diğerlerinin aleti olarak iş görürler.
Örneğin matematik ve geometri, astronominin aletleridirler Bazı ilimler,değerlendirmelerinde
belirleyici olan ve birbirinden ayrılması gereken iki görünüm sunarlar.
Örneğin Tarih, doğrulukları ya da yanlışlıkları meçhul, hatta yalan olma
ihtimalleri daha yüksek birtakım masalların toplamı olarak da görülebilir, doğru
olma ihtimalleri daha yüksek, belki kesin hakikatlerden sayılan haberlerin
toplamı olarak da.
Ø
İlimler arasında salt
hakikat ve kesinlik süretini almış ilim matematiktir.
Matematik, müspet ilimdir. Onun özellikleri
hiçbir ilim de yoktur. Mantık da bu öbekte yer alır
Kozmografya ve astronomi, müspet ilimlerden değillerdir.
Fizik ve onun uygulaması olan mühendislikler “sciences exactes” kesin-sahih-ilimler
öbeğinde yer alır
İlimlerde mutlak müspetlik matematik ilimlere ve en büyük doğruluk
tabii ilimlere özgü kalıp, bunların diğer ilimlerle ilişkileri ne oranda olur
ise, diğer ilimlerdeki kesinlik ve doğruluğunda o aranı aşamayacağı esasen
kabul olunduktan sonra, bunların dışında birçok ilimler ve onların kolu olan
fenler de, “zanni ilimler” adında
bir genel unvan altında toplanabilirler.
Ø
Bunların en esaslısı, en
kapsamlısı da “felsefedir”
Zan, “kesin bilgi” hükmü bulunmayan, bize kesin bilgi elde ettirecek
bazı gözlemlerin zihnimizde yarattığı eksik hükümdür
Felsefe, hukuk, ekonomi gibi zanni ilimler ile bunların dallarındaki
yanlışlıklarından
kurtulmak için, tarih ve coğrafyaya başvurulmazsa, irşada ulaşmamız
mümkün olmaz.
Özet olarak : Ahmet
Mithat efendiye göre felsefe doğru yolu
gösteren bir pusula gibidir. Felsefe doğruyu göstermek adına şüphe taşımaz.felsefe ve hikmeti aynı
anlamda kullanmış olmasına rağmen aralarında fark olduğunu söyler.felsefenin
bilimlerle olan ilişkisinden hareketle bilim konusunda da çeşitli düşünceler
bildirmiştir,bilimi belli bir alana ilişkin haber olarak tanımlamıştır. Ayrıca
bilimleri zanni ve kesin olarak sınıflamıştır.amaçladığı şeylerden biriside
bilimlerle teknik arasında bağ kurmaktır.
FİLİBELİ AHMET HİLMİ
Eserleri:
- Tarih-i islam,
- Allah’ı inkar Mümkün müdür?
- ilm-i Ahvali Kur’an,
- Hangi Felsefi Ekolü Kabul Etmeliyiz? Üss-i
islam,
- Huzur-i Akl ü Fende Maddiyun Mesleki
Delaleti,
- Tasavvuf-i islami ve Funun-ı Cedide ve
Felsefe,
- Amak-ı Hayal,
- Türk Ruhu Nasıl Yapılır,
- Müslümanlar Dinleyiniz,
- Üç Feylosof, Ahval ür-Ruh,
- Yeni Akaid,
- Şeyh Bedrettin,
- Bektaşiler.
Felsefe anlayışı
Hangi Felsefe Ekolünü Seçmeliyiz? adlı yazısında felsefeden ne
anladığına ilişkin görüşler ortaya koymuştur. Yazının başında, “vatan ve
milletimizi kalkındırmak için mevcut felsefe ekollerinden hangisini seçmenin uygun
olduğu” sorusunun yöneltildiği belirtildiğinden felsefe ile toplumsal sorunlar arasında
güçlü ilişkiyi kabul ettiği görülür.
Ø
Yazıda yöntem sorunu üzerinde durmuş ve yöntemin felsefe açısından ne kadar
önemli olduğunu sergilemiştir Ona göre, en iyi, en sağlam ve en bilimsel
yöntem, tahlildir.
İslam dünyası ya da Doğu eleştirel bir şekilde incelendiğinde, en büyük eksikliğin
yöntemsizlik olduğu görülür.Yöntemsizlik, açık ve belli bir idealizmin
olmamasına yol açmıştır.
Ø
Adı geçen yazının önemli bir
özelliği de eleştiri içerikli oluşudur. Filibeli, toplumun Avrupa karşısındaki konumunu
çeşitli örneklerden hareketle ağır bir şekilde eleştirmiştir.
Filibeli, felsefenin, düşünce aleminin
hepsine şamil olduğunu ileri sürmüştür. Felsefe sistemleri yalnız siyasi düşünce
itibariyle değil, daha birçok tali düşünceler sebebiyle de birçok ekollere ayrılmaktadır
En yaygın ekoller
- Tenkitçilik
(Crititicsime),
- İspatçılık (Positivisme),
- Tekamülcülük
(evolution)
- Ruhçuluk (spiritualisme)
- Maddecilik ….yaygındır.
Ayrıca Ernest Heackel’in Fertçilik (Monisme),
Schopenhauer ve Hartmann’ın bilinç dışılıkçılığı etkinlerdir
Filibeli’ye göre ekoller eksiktir ve sistem halini almamışlardır, bununla birlikte
içlerinde bazı hakikatleri barındırmaktadırlar. Ancak hepsinde de gerçekliği
sabit olmamış, bazı teoriler ve hipotezler yer almaktadırlar
Bilimsel düşünce ölçü alınırsa, mevcut sistemlerin hiçbirin
kabulüne imkan yoktur.
ü
Maddecilik, ispatlanamaz faraziyeler üzerine kurulduğundan, bilimsel düşünceye
ve bilimin esaslarına aykırıdır.
ü
Ferdiyetçilik ve ispatçılık (pozitivizm) de benzer durumdadırlar
ü
Tenkitçilik, şüphecileri hatırlatacak kadar renksiz ya da değişkendir.
ü
Tekamülcülük, pozitivizm ve tenkitçiliğin eksikliklerini gidermek için ileri sürülmüş, bilimselliğe
yaklaşmakta, ancak dayandığı faraziyelerin ispatlanamaması, dogmatizme
yaklaşması olumsuz özellikleri arasındadır.
ü
Ruhçuluk, önceleri bilimsel düşünceden uzak durmuştur, son zamanlarda
dikkat çekici gelişmeler göstermiştir
Her felsefenin hem hataları hem de gerçekleri içinde barındırdığını
belirten Filibeli’ye
göre, seçme konusunda, sanayi iktisat, idare vs gibi işlere ait
hususlarda bilim ve tecrübenin gösterdiği esasları kabul etmeli; felsefi ve
ahlaki konularda ise “her ekolün taşıdığı hakikatleri alma, ortaya
çıkacak olan seçme ve ayıklama yöntemini tercih etmekten daha güvenli bir yol
yoktur
islam Tarihi adlı kitabında, felsefenin alanını, ilimle karşılaştırmalı olarak
ele almıştır.
Filibeli’ye göre bir şeyin “nasıl olduğunu” incelemek” ilme
“niçin öyle olduğunu” inceleme” “görevi de
felsefeye aittir.
Adı geçen kitapta, felsefeye ilişkin görüşleri ahlak
ve din konularında yoğunlaştığı söylenebilir.
Ahmet Hilmi’ye göre ahlak da insanlık
için en önemli unsurlar arasındır. Ona göre, insanlık ahlak ile diğer varlıklardan
ayrılmış ve seçkinleşmiştir. İnsanlık olarak tarif edilen sistem, ancak ahlak
ile ayakta kalabilmektedir.
Acaba, din ve ahlak ayrı şeyler
midir? Din olmadan Ahlak olabilir mi? sorularını Sokrates üzerinden cevaplamıştır.
Sokrates ve onun takipçileri din ve ahlakı iki ayrı şey olarak kabul etmişlerdir.
Sokrates’i böyle düşünmeye iten iki sebep:
1-yaşadığı çevre ve dönem.
2-Fazilet sevgisi
Ahlakın asıl konusu görevdir. Söz
konusu görevin yerine getirilmesi zorunlu ve kutsaldır.
Görevin yerine getirilmesi ve kutsal olması için kutsal bir esasa
dayanması gerekir.
Kutsal esas, kısaca “uluhiyet
düşüncesi”nden ibaret olup, “ölümden
sonra dirilme” ve “yaptıklarını
mükafatını ve cezasını görme” düşüncesiyle anlatılmıştır.
Bu fikirler sisteminin bütünü, bir dini oluşturur. Bu ilkeler
çekildiğinde, ahlaktan
bir şey kalmaz Dolayısıyla ahlakla din iç içedir.
Filibeli’ye göre din ile bilim arasında bir çatışma yoktur. Bilim kendi alanında kaldığı sürece en büyük otoritedir.
Filibeli, üç büyük dinin, bilimsel düşünceye uyup uymadıklarının
analizini yapmıştır. Analiz için, felsefe ve bilimin kendilerine mahsus sahalarını
akılda tutmak ve bunların birbirlerine karıştırmamak gerektiği üzerinde durmuştur.
Eğer bir felsefe ekolü, bilimsel kaide ve düsturlara düşmemek amacındaysa,
bilime ait şu genel ilkelere uyması gerekir:
1-Olayların ardışıklığından çıkarılan “zaruret ve kanun” düşünceleri,
2-Olayların analizi neticesinde ortaya çıkan “genel irtibat ve denge” fikirleri.
3-Varlıkların incelenmesinden elde edilmiş olan “maddenin birliği ve kuvvetin birliği” fikirleri.
4-Madde ve kuvvetin incelenmesinden anlaşılan “maddenin ve kudretin birliği” fikirleri.
5-Bilimsel incelemelerin sonucunda zaruri olarak meydana gelen “varlık” fikri
Bu fikirler, yalnız bilimselbilgilerden çıkarılmış olmayıp, her
felsefe ekolü ve hatta bu fikirlere aykırı olanlarda bile bunlar içkindir.
Bu fikirler, ancak tevhit fikri kabul edildiği zaman maneviyat ve vahdaniyetle çatışmaz. Teşbih fikrinde “tabii ve mantıkî sınır,
materyalizm ve sensüalizm” ekolleridir.
Tenzih fikrinde ise “tabii ve mantıkî
sınır, aşırı idealizm yahut nihilizm” ekolüdür.
Yalnız tevhit fikri, vicdani bilgilerin olduğu gibi, bilimsel
bilgilerin de gerçekliği bakımından gelişimine engel olmaz. Bu nedenden
dolayı en büyük düşünürler, kurtuluşu tevhit dininde bulmuşlardır.
Ø
Tevhit fikrine dayalı yegane
din, islam’dır
Musevilik ile isevilik, tenzih
ve tenzih esaslarına sahip olduklarından tevhidi geri plana ittiklerinden
bilimle ilişkilerinde çatışma olmaktadır.
Ø
Mevcut dinler arasında tabiî
din diye vasışandırılmaya lâyık olan din, islam’dır.
Özet olarak:Ahmet
Hilmi felsefeyi toplumsa sorunların
çözümüyle ilişkili olarak ele almıştır.Öne çıkardığı en önemli sorun
yöntemdir.ona göre en iyi bilimsel yöntem tahlil (analiz)yöntemidir.Felsefeyi
dinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olarak tanımlamıştır.
ZiYA GÖKALP
Eserleri
- Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak;
- Türk Töresi;
- Türkçülüğün Esasları;
- Türk Medeniyeti Tarihi
ü Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak
adlı kitap,Türk
Yurdu dergisinde yayınlanan makalelerden oluşmuştur.Kitabın temel konusu başlıkta geçen unsurların
tarihsel olarak nasıl ortaya çıktıkları ve ne türden anlamlar yüklenildiğinin
tartışılmasıdır.
Adı geçen kitap şu bölümlerden
oluşmaktadır:
Üç Cereyan, Lisan, Anane ve
Kaide, Hars Zümresi Medeniyet Zümresi, Türklüğün Başına Gelenler, Terbiye,
Mefkure, Türk Milleti ve Turan, Millet ve Vatan,Milliyet Mefkuresi, Milliyet ve
İslamiyet.
Bölüm başlıklarından da anlaşıldığı gibi, varloluş sorunu yaşayan toplumun
yeniden biçimlendirilmesi için değer sistemlerinin tarihsel ve
teorik tartışmaları yapılmaktadır.
ü
Türk
Töresi : Kitabın ilk bölümü olan Türk Töresi’ne
Dair
Araştırmalar başlığı altında, törenin anlamı ve tanımını yapmıştır.
Bölümün sonunda, Türk Töresi adlı kitapta,Türklerin islamiyet
öncesi dini töreleri ile hukuki törelerini inceleyeceğini bildirmiştir.Bu bağlamda
dini mantık, takvim, inanç değeri olan hayvanlar, Şamanist inançta ilahlar ile
ruhlar ele alınmıştır. ‹kili tasnifin Türkler ve Çinliler’deki durumu,Oğuz
dini, il dininin esasları, Eski Türk kozmogonisi ve ilgili efsaneler, Eski Türklerde
kainat anlayışı gibi konular incelenmiştir.
ü
Türkçülüğün
Esasları (1923). Türkçülük tarihi, Türkçülüğün tanımı, Turancılık, hars ve
medeniyet, maddecilik, mefkurecilik, milli vicdan,dil, sanat, ahlak, hukuk,
din, iktisat, siyaset ve felsefe gibi başlıklar Türkçülük çerçevesinde
bütünlüklü bir yapı olarak ortaya konmuştur.
ü Türk Medeniyeti Tarihi ilk kısmına islamiyet’ten Evvel Türk
Medeniyetiadını vermiştir. Diğer dönemler
ve ciltler yazılamamıştır. Yayınlanan kısım islamiyet öncesini konu
edindiğinden büyük ölçüde Türk Töresi kitabının içeriğiyle örtüşür. Başlangıç bölümünde medeniyet, Türk harsı ve medeniyeti,
göçebelik ve Türk töresi, medeniyet ve ırk konularına yer verilmiştir.
1. kitap, islam öncesi Türk
dini,
2. kitap, Türk Muakalesi (ya da mantık),
3. Kitap, islam öncesi Türk
devleti,
4. Kitap, Türk ailesi,
5. Kitap, Türk iktisadı
başlıklarını içermektedir.
Felsefe Anlayışı
Bugünkü Felsefe başlıklı yazısında, felsefenin
bir zamanlar ilimlerin anası olduğu,
müspet ilimlerin ortaya çıkmasıyla birlikte analık vazifesinden vazgeçip ilimlerin zabıtası haline
geldiği ileri sürülmüştür.
İlimlerin gelişmesi ve bağımsızlaşmalarına bağlı olarak, felsefe
metafiziğe yönelmiştir.
Ona göre ilim, görünen varlıklar,
metafizik ise gören ve görünen varlıklar üzerinde durmuştur
Felsefeyi, ilim ve metafizikten ayıran Gökalp’a göre, felsefenin yeni çalışma alanı
kıymetlerdir
Bugünkü felsefe, umumi bir ahlaktır Felsefe, “akıl”ın umumi kanunlarını, “hassasiyet”in
hususi farklarını keşif ve tahlil ettikten sonra, bugün “irade”nin ulvi gayelerini taharri ediyor.
Bugünkü felsefenin usulü “keşif ve tahlil” değil, “takdir ve ibda”dır
Felsefe Dersleri adlı kitabının girişinde
felsefeyi, akademik bağlamda ele almıştır. Ona göre, bilim-felsefe ilişkisinde,
felsefe, bilimlerin ortaya koyduğu yasaları toplayarak bilimlerin bilimi
anlamında, bilimler felsefesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Gökalp, felsefenin özelliklerini bilimle karşılaştırarak,
açıklamıştır. Ona göre felsefe, bilimden, konusu,gayesi, yöntemi ve sonuçları itibarıyla dört açıdan farklıdır.
Konu, Bilimlerin konusu hadiselerle sınırlıdırlar.
Felsefenin konusuysa, bütün hadiseleri konu edinmekten başka ruhumuzdaki
tahayyüller ve fikirleri de konu edinir
Gaye, bilimlerin gayesi, hadiselerin
yasalarını bilmektir. Felsefede gaye, manevi tabiatımızı idare etmektir.
Bilimler faydacıyken felsefe idealisttir
Yöntem, bilim salt akla dayanır, deney
ve gözlemle yapılan şeyleri kabul eder ve akıl hakimdir. Felsefe, akıl ile
duygu ve bunların toplamı olan kalbe dayanır. Bilimden beklenen aklın tatminiken,
felsefeden beklenen, aklımızı, ruhumuzu, irademizi tatmin etmesidir. Felsefe,
bilime muhalif olmamalı, manevi ihtiyaçlarımızı tatmin etmelidir
Sonuçlar,
bilimin sonuçları, milletler arası ve
dinler arasıdır.
Felsefenin sonuçları, zamana, topluma, şartlara göredir.
Gökalp, felsefenin bölümlerinden de bahsetmiştir. Ona göre, Allah nedir? Madde nedir? türünden sorular, asıl
felsefe olan metafiziğin konularıdır ve bilimsel felsefe uğraşmaz.
Felsefenin diğer kısmı, ahlak, estetik ihtiyaçlar ve
psikolojik iştiyaklardan meydana gelir ve bilgi felsefesi onun tabiatını, kaynağını
ve sonucunu arar, buna da değerler felsefesi adı
verilir.
Bir de maddenin, hayatın, ruhun vicdanın,
bunların mahiyetini, kaynaklarını ve sonuçlarını inceleyen varlık felsefesi vardır.
Bunların hepsi ,zeka ve şuur ve insan vicdanıyla olucaktır .Bunları
da incelemek gerekir ki buna şuur felsefesi denir ve psikoloji ile sosyolojiye dayanır.
Bu yüzden bütün felsefe kitapları önce psikolojiyle başlar, sonra mantık, din, estetik
ve metafiziğe geçer
Felsefe Dersleri kitabının ana başlıkları,Ruhiyat, Lisan ve Sanat,
Mantık, Ahlak Metafiziktir. Böylelikle akademik felsefenin temel sorunlarına değinmiştir.
Bununla birlikte diğer yazılarında felsefeyi oldukça farklı bir bağlamda ele
almıştır.
Eski Türklerde Felsefe adlı
yazısında, eski Türklerde dinden ayrı bir felsefenin olmadığını, din ile
felsefenin aynı şey olduklarını belirtmiştir.
Türkçülüğün Esasları adlı
kitabının Felsefi Türkçülük bölümünde felsefeyi bilimle karşılaştırmalı bir şekilde ele alarak
bu konudaki anlayışını ortaya koymuştur. Ona göre ilim, nesnel ve müspet olduğu
için milletlerarasıdır ve bundan dolayı ilimde Türkçülük olmaz. Fakat felsefe, ilme
dayanmış olmakla birlikte ilmi düşünüşten başka türlü bir düşünüş tarzıdır.
Felsefe,maddi ihtiyaçların zorlamadığı ve mecbur etmediği,
menfaatsiz, garazsız, karşılıksız bir düşünüştür.Bu nevi düşünüşe spekülasyon adı verilir.Bunun
Türkçedeki karşılığı muakaledir
Felsefeye Doğru adlı yazısında filozofu, aklıyla kalbini telife çalışan,müspet
ilimlerle kıymet duyguları arasındaki ihtilafı daimi bir sulh ve ahenk haline getirmeyi
gaye ittihaz eden kimse şeklinde tanımlanmıştır Ekseri adamların aklıyla kalbi
arasında kendiliğinden bir ahenk ve anlaşma bulunduğu için, bu gibi kimselerin
felsefeye ihtiyaçları yoktur. Kalp ile akıl arasında çatışma yaşayanlar, bundan
kurtulmak için felsefeye yönelmelidirler
Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak adlı kitabında, felsefe ve
filozof konusun daha farklı ele almıştır. Ona göre, fenler sanayiden doğar.
Sanayi sevk ve idareyle uğraşır. Bizde fen tahsili bir vasıta değil, bir
gayedir. Bizim fencilerimiz yalnızca fenden bahsederler ama tatbikat
iktidarından yoksundurlar. Bu anlamda, bizde, hakiki anlamda felsefe ve filozof
yoktur.
Türkçülüğün Esasları’nda filozof ile hakim arasındaki
benzerlik ve farklılıklara değinmiştir. Hür felsefeye göre, hakikat meçhuldür.
Filozofun görevi, bu meçhul hakikati geleneklere bağlı olmaksızın, arayıp
bulmaktır. Hakimin vazifesi, esasen bilinen bu hakikatleri akli delillerle
ispat ve teyit eylemektir. Usullerindeki bu farktan dolayıdır ki hakimler,
filozof adıyla anılmak istememişler.
1.İlim: Ziya Gökalp’e göre, asri milletlere katılmak için zorunlu bazı şartlar
vardır ve bunlardan en önemlisinin de ilme doğru gitmektir.
Milletlerin düşünüşü,
ilim ile felsefe; duyuşu
din ile sanat; iradesi
ahlak, siyaset ve iktisattır.
Ø
Başka bir deyişle asri bir
millet, müspet ilimlerde düşünen bir mahluk demektir
İlmin mefkuresi (amacı), bütün kanunları ihtiva
edebilecek en
yüksek bir kanunu keşfetmektir İlmi bilginin esası, vakaları bilmekten öte nedenleri bilmektir.Ziya
Gökalp, ilimin bilmek arzusundan doğduğu ve bilmeyi, bilmek için sevmemiz yanında,
bilmeyi, hayatın pratik zorunluluklarının çözülmesine yardımcı olduğu için de
severiz, düşüncesindedir.
Ona göre ilmin konusu, zekanın bilmek istediği şey, eşyanın
hikmetleridir; sebepler ve kanunlardır. Bilmek, sadece eşyanın ne olduğundan haberdar olmak değil, onu
izah etmek,
yani hikmetlerini bulmaktadır.
İlim, cemiyetin bütün fertlerini müşterek kanaatlerle
birbirilerine bağlaması yanında, iyi ile kötüyü de gösterir.Ayrıca
ilim,gelenekçiler ile yenilikçiler arasındaki tartışmalarda belirleyicidir.
İlim insanlarının yıllarca çalışarak ulaştıkları keşişerin zembereği,
mesleki mefkurelerdir.
Mefkuresiz adamların hakiki ilim adamı olamadıkları bundan ileri
gelir Gökalp Bir yandan ilmin teorik
özelliklerini öne çıkarmış bir yandan da onun toplum üzerindeki etkilerini konu
edinmiştir.
2.Mefkure: Gökalp, Mefkure Nedir? adlı yazısında, mefkure sorununa
kıymetlerin kökenini tartışmak için değindiğini belirtmektedir Ona göre,
mefkure değişimlerine bağlı olarak kıymetler de değişmektedir Ayrıca, düşünürler
mefkureyi farklı tanımladıkları gibi, mefkure toplumlara göre değişmektedir
İçtimaiyat ilmine dayanarak
mefkureyi tanımladığını belirten Gökalp’e göre mefkure,
istikbalde vasıl olacağımız gaye, bir hedef demek değil, cemiyetin buhranlı
dönemlerinde
yaşanan bir hayat
tarzıdır.
Mefkure, Gökalp’ın geliştirdiği bir
anlayıştır.Toplumsal bir gaye doğrultusunda birlikte hareket etmek, sorunların üstesinden
gelmek temeline dayanmaktadır. Belirlenen gaye yönünde ilerlerken ortaya çıkan
değerler ile kurumlar gibi kültürel ürünler kültürel yapıyı zenginleştirmektedir.
Mefkure, ferdi bir fikir değil, içtimai bir gerçekliktir ve bu
nedenden dolayı fertler tarafından meydana getirilemezler. O, içtimai sebeplerden
kendi kendine doğar.
Mefkure, bir şeniyet olduğu için, onun da ilmi yapılabilir. Bu
ilim de tabii ilimler gibi müspet usullere bağlı kalmak gerekir. Bu ilim de
sosyolojidir
Maddiyat alanında bilmek, yapabilmektir. Mefkureler ve kıymetler
sahasında,bilmek yapabilmek değildir, belki yapabilmek,
bilmektir
3-Ahlak: Gökalp’a göre, insana normali gösteren ilim, orijinali gösteren
deha olduğu gibi, ideali mefkureyi tanıtan da ahlaktır Ailenin esası olan velayeti hassa ile devletin temeli olan velayeti amme kuvvetlerini ahlaktan alırlar.
Gökalp Ahlakın çeşitli türlerinin olduğunu kabul etmiş ve bunları sınışayarak
tanımlamıştır:
Ø
Vatani ahlak, mesleki ahlak,
aile ahlakı, cinsi ahlak, medeni ahlak, milletlerarası ahlak
Burada sadece ilk ikisi üzerinde durulmaktadır.
Eski Türklerde vatanı ahlakın çok kuvvetli olduğunu, Gök
Tanrı ile il (Gök Tanrı’nın gölgesi ve millet olarak tanımlaması, terime farklı bir anlam verdiğini göstermektedir.)
arasındaki ilişkiye dayanarak ileri sürmüştür.
Bağlılığın göstergesi olarak, her Türkün Gök Tanrı’nın gölgesi
olan il’e yani millete bağlılığı göstermiştir.Ayrıca
Mete’nin, savaşmamak için atını ve karısını düşmanlarına vermesi de vataniahlak
için diğer örnektir Eski Türklerin, töreyi kültür olarak kabul ettiklerini ve
töreye bağlılıklarını da Kaşgarlı’ya
atışa belirtmiştir.
Mesleki Ahlak: Önem açısından ikinci sıradadır.
Eski Türkler, mesleğe yol demişler ve yolda büyüklüğü soyda büyüklükten değerli
görmüşlerdir. Ahilerin meslekler üzerindeki etkisi ile Osmanlılonca sisteminde
devam etmesi üzerinde durulmuş ve artık ihtiyaçları karşılayamadı
klarından loncaların yeniden düzenlenmeleri gerektiği belirtilmiştir.
HiLMi ZiYA ÜLKEN
Eserleri
- Aşk Ahlakı
- Türk Tefekkürü Tarihi
- İnsani Vatanseverlik
- İslam Düşüncesi
- Felsefeye Giriş I-II
- Bilgi ve Değer
- Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi
I-II
- İslam Felsefesi Kaynakları ve
Felsefesi
- Varlık ve Oluş
- İlim
Felsefesi
- Genel Felsefe Dersleri
- Aşk Ahlakı: adlı kitap, ahlak sorunlarını çeşitli
yönleriyle ele almaktadır.Bu bağlamda, metafizik ahlak, formalist ahlak,
epistemolojik ahlak, normatif ahlak,
kişilik, değer
ve hüküm konuları incelenmiştir.
- Türk Tefekkürü Tarihi adlı çalışması, düşünce tarihi
başlığıyla yayınlanan nadir kitaplardan biri olduğu gibi, belki de ilk ve
tek kitaptır. Ülken, Türk Tarih Cemiyeti tarafından Türk Hikmet ve Türk
Mistisizmi’ni yazmakla görevlendirilmiş ve bu çalışma ortaya çıkmıştır.
.
- İnsani Vatanseverlik adlı çalışma, ahlak temelli bir içeriğe
sahiptir. İnsani vatanseverlik, karşılıklı etki teorisi, şahsiyetçilik,
vatan ve demokrasi, tarihte büyük insanlar
başlıklı bölümlerden oluşmuştur.
- İslam Düşüncesi Kitap, İslam dininin temelleri, kelam,
Allah meselesi, fıkıh, rafizi doktrinler,
tasavvuf, felsefe, Endülüs mektebi, işraki mektebi, müstakil filozoşar,
kati ilimler
(matematik, fizik), Tıp ve tabii ilimler gibi bölüm başlıklarını
içermektedir.
- Felsefeye Giriş I Kitap, düşünce ve hakikat, felsefi
düşüncenin türleri, felsefenin konusu, felsefe konusunda ilk araştırmalar,
mantık problemleri, matematik ilimler, fizik ilimler, biyolojik ilimler
bölümlerinden oluşmaktadır.
- Felsefeye Giriş II . İnsan ilimleri, tarih, içtimai ilimler
ve sosyoloji, psikoloji ve ruhi ilimler, tabiat, makine ve gayelilik,
insan ve çevresi, sanat, ahlak, din gibi bölümlerden oluşmuştur.
- Bilgi ve Değer.
Bilginin ortaya çıkış şartları ile ilgili kavramların nasıl temellendirildikleri,
farklı düşünürlere başvurularak incelenmiştir..
- Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi Türk Tefekkür Tarihi kitabında
bölümlediği Türk tefekkürünün üçüncü ve son bölümünü ele almıştır.
- Türkiye’de Çağdaş DüşünceTarihi, II Tanzimat,
I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere dört
bölüm halinde incelenmiştir.
- İslam Felsefesi Kaynakları ve Felsefesi Kitap,islam felsefesinin kaynakları,
Yunan’dan islam’a geçiş, tabiat felsefesi, islamda atomculuk, akılcı din
felsefesi, Endülüs’te Meşşai felsefesi, islam dünyasında Yahudi filozoşar,
işrakilik, bağımsız filozoşar, tasavvufi felsefe, islam aleminde müsbet
ilimler, islam ilim ve felsefesinin
Batı’ya tesiri
gibi bölümlerden oluşmuştur.
- Varlık ve Oluş Varlık konularını içermektedir.Kitapta,
başka yollardan geçerek, bütün doktrin çalışmalarına rağmen felsefenin
ilerleyen ortak bir temele dayandığını, bundan dolayı mantıkta,
ontolojide, axiolojide, insan düşüncesinin bel kemiğini teşkil ettiğini
ileri sürülmüştür.Varlık ve Oluş kitabı, çağdaş fizikteki
tamamlayıcılık fikri, EŞatun’un Dyade (ikilem) fikri ve Husserll
fenomenolojisi dayanak olarak alınarak geliştirilmiştir
- İlim Felsefesi Kitap, ilim teorisi, ilim teorileri
arasındaki tartışmalar, ilim teorisinin temellendirilmesi,bilen varlık
olarak insan, kategorileşme, akıl yürütme şekilleri gibi bölümlerden oluşmaktadır.
- Genel Felsefe Dersleri adlı kitabın önsözünde Genel Felsefe Dersleri’ni, 1928’den beri yazdıklarının bir
özeti olarak sunulmuştur.
Metafizik, Felsefeye Giriş 1, Felsefeye Giriş 2i Bilgi ve Değer Varlık ve Oluş adlı kitaplarında felsefe hakkındaki görüşlerini
anlattığını bildirmiştir Kitap, mantı,
bilgi teorisi, varlık teorisi, ontoloji bölümlerinden oluşmuştur.
Felsefe Anlayışı.
ü
Ülken’e göre felsefenin konusu, her şeyden
önce ilk felsefedir. İlk felsefe, ilimler
ve doktrinlerde ortaktır. İlimlerin teorilerinde de bazı fikir ayrılıkları
doğarken ilk felsefede doğamaz. Çünkü düşünmek ve ortak metotlara göre ilimleri
kurmak mümkün olmazdı.
İlk felsefeyi yöntem olarak
kabul eden Ülken, onu varlık sorunuyla da ilişkilendirmiştir. Ona göre
felsefenin konusu, gerçekte veya insan eliyle yapılmış olarak varolan her şey
üzerinde, tahlilci ve tenkitçi düşüncedir.
Mantıki düşüncenin eleştirdiği ve taradığı konular üç türlüdür:
1-Varlık üzerine düşünmek, varlık felsefesi
2-Bir varlık nevi olarak bilgi üzerine düşünmek, bilgi felsefesi.
3-Değerler üzerine düşünmek
Bu üç alan felsefenin başlıca uğraşılarını ortaya koymaktadır.
Felsefenin, bütün bilgilerimize
dayanak olan ilk ilkelerin ve ilk olguların bilgisi olması
gerekir.
Felsefenin ilerleyici bir bilgi olması, insan ruhu ve zekasının
bütün eserleri üzerinde her devirde yenilenen bir sentez olabilme gücü de
buradan ileri gelir . Filozoşarın sistem kurma gayretleri eskiyi yıkıp kendine
göre yeni bir bina yapmak için değil eskiyi tamamlamak, düzeltmek ve onu
ilerletmek içindir.
Felsefenin çeşitli sorunlarını tartışan Ülken, felsefeyi, bir
hikmet, varlık, bilgi,ilk ilkeler, yöntem gibi temel değerleri kendine barındıran
bir düşünme tarzı olarak gördüğü söylenebilir.
ÜNİTE:3 MACİT GÖKBERK-TAKİYETTİN
MENGÜÇOĞLU-NERMİ UYGUR-İSMAİL TUNALI
MACİT GÖKBERK
Eserleri
- Kant ve Herder’in Tarih
Anlayışları
- Tarih Bilinci
- Felsefe Tarihi
- Felsefenin Evrimi
- Hegel’in Devlet Felsefesi
- Leibniz’in Alman Dili Üzerine
Görüşleri
- Pozitivismve Geist Felsefesi
- Nicolai Hartmann’ın Problemler
Tarihi
- Hegel’in Felsefesi- Yaşayan
Yönleriyle
- Batı
anadolunun yetiştirdiği filiozfozlar
Asistanlığından itibaren Felsefe Bölümü’nde geçirdiği kırk yılı aşkın
sürede, 3 telif kitap,
- (Değişen Dünya Değişen Dil adlı
kitap makalelerin toplanmasından oluştuğundan, telif eser olarak kabul
edilmemiştir.)
- Kant ve Herder’in Tarih Anlayışları Bu eserinde Aydınlanma dönemi özellikleri
çerçevesinde, tarih felsefesinin önemini göstermeyi ve sahip olduğu
nitelikleri tanıtmayı hedeşemiştir. Tarih sorununa daha çok tarih
metafiziği anlamında ele almış,tarih bilgisi sorunuyla ilgilenmemiştir.
- Tarih Bilinci Adlı yazısı bir kenara bırakılırsa
tarih sorununu doğrudan konu alan başka bir çalışma yapmamıştır. Bununla
birlikte Aydınlanma anlayışını benimsemesinin gerekçelerini adı geçen
kitaptan çıkarmak mümkündür.
- Felsefe Tarihi Adlı ikinci kitabının amacı, Önsöz’de,
“felsefe problemlerini çözmenin sürecini anlatan felsefe tarihinin
standartlaşmış bilgilerini öğrenciye tanıtmak” şeklinde ifade edilmiştir.
- Felsefenin Evrimi adlı kitap Felsefe Tarihi’nin bir özeti
şeklindedir.
Felsefe Anlayışı
Macit Gökberk, felsefeyi doğrudan
tanımlamamış, dolaylı yollardan felsefeden ne
anladığını belirtmiştir. 1947’de yayınladığı Leibniz’in Alman Dili
Üzerine Görüşleri
adlı yazısında, felsefenin başlıca işlerinden biri, çağın
kültürüne bilincini duyurmak,
bu bilinci sistemli bir aydınlığa ulaştırıp kültürün gücünü artırmak
olduğunu bildirmiştir. Felsefeden yalnız teorik bir aydınlanma değil ,pratik
düzenimizin ışığa çıkan yollarını da bize göstermesini bekleriz,başka bir
deyişle felsefe hayatımıza kılavuzluk eder.
Felsefe ile çağ arasındaki ilişkiyi, 1948’de yayınlanan Kant ve Herder’in Tarih
Anlayışları adlı çalışmasında da kurmuştur. “Felsefe, lüks değildir. Biz bir
gereksinme yüzünden felsefe yaparız; çünkü yaşamımızın anlamı karanlıktır.
Gökberk’in ilk çalışmalarında,
felsefeden ne anladığına ilişkin görüşleri şu şekilde özetlenebilir: Felsefe, çağın kültürüne bilinci duyurmak, kültürün gücünü artırmak,
bunalım dönemlerinde bütün varlığımızı kucaklamak, sadece teorik aydınlanma değil
pratik düzenin ışığına açılan yolları göstermek, hayata rehberlik etmek, karanlık
bir anlama sahip hayatı aydınlatmak, din yeterli olmadığından hayatı anlamlandırmak,
bugünün insanına ışığını kendi bulmasında yardımcı olmak için kültürel yapı
içinde oluşan, ferdin belirlenmesi görevlerini yerine getirmektedir.
Gökberk, Batı Anadolu’nun Yetiştirdiği Filozoşar adlı 1960 yılında yayınladığı yazıda,
felsefeyi başlatan unsurun tutum ve yol olduğunu belirtmiştir Gökberk’e göre
felsefeyi başlattığı kabul edilen Thales öncesi, mit temelli şemayı
insan kendisi düşünüp meydana getirmemiş, onu hazır bulmuştur.Gökberk,
felsefenin ortaya çıkışını, bir tutum farklılığı olarak görmektedir. Mitik yapının terk edilmesi ve
insan, dünyadaki yerini aklıyla temellendirmesi felsefenin kökeni olarak görülmektedir. Ayrıca
felsefenin varlık, ana madde, köken sorunlarıyla ilgilendiği belirtilmiştir.
Felsefenin Evrimi Felsefe tarihi neden gerekli?
sorusunu cevaplamak için, felsefe nedir?
sorusunu öne çıkarmış ve bu sorunun yanıtının kolay olmadığını
belirtmiştir. Ona göre felsefe, felsefeye özgü olan, iyi, doğru, güzel
nedir gibi bir takım soruları, özel bir tutumla ele alır. Felsefede görülen
tutum da, hep temele kadar gitmek, sonuna kadar gitmek çabasıdır. Ona göre felsefe tarihi, felsefeyi oluşturan belli başlı filozoşarın sürüp giden bir tartışması
şeklinde de görülebilir. Sorunların ortaya konuluşu ile bunların çözüm
denemeleri, bu filozoşarın yapıtlarında gerçekleşmiştir.
Macit Gökberk, felsefe hakkındaki görüşlerini,
felsefede özgünlük bağlamında da dile getirmiştir. Ona göre, özgün felsefe
üretebilmek için, felsefe tarihinin büyük doruklarını bilmek gerekir. Felsefe
tarihinde belki bir gelişme yoktur; fakat Platon, Augustinus, Descartes, Kant gibi doruklar vardır. Bunlar felsefe yapmış, yaratmış olan
doruklardır; ancak bunları bilerek felsefe özgün olabilir. Felsefe kolektif
bir çalışmadır (philosophia perennis)
Bir başka söyleşisinde,
felsefenin gelişmesi için önkoşul olan özgürlükten sonra gerekli olanlar
belirtilmiştir. Gerekliliklerden biri, Batı felsefesinin ortaya koyduğu bilgi dağarcığının
içine girmek elde edilen bilgilerle felsefe yapmaktır..Ayrıca bilimlerden
ve sanatlardan da faydalanmak gerekir. Bu veriler, felsefe öğrenme ve
yapmanın, felsefe tarihi öğrenmeyle örtüştürüldüğü sonucuna götürmektedir.
Gökberk’e göre, yaratıcı ulusal felsefenin sınırlarını çizmek zordur. Türkiye de
çağdaş felsefe bakımından özgünlük yoktur. Özgün felsefe üretebilmek için
,özgün felsefeleri yaratmış olan tutumu bizde de yinelemek yani özgün felsefe
okuluna gitmek onların okulunda yetişmek birikimlerine sahip olmak gerekitğinin
altını çizmiştir. Türkiye’de özgün felsefe olmamasının nedenleri olarak, büyük
bir felsefe geleneğinin olmaması, Cumhuriyet döneminde felsefeci sayısının azlığı
ve yeterli düşünce özgürlüğün bulunmaması sayılmışlardır Ona göre, felsefenin
gerektiği gibi gelişememesinin en büyük nedeni, gereği kadar özgürlük
olmamasıdır.
Ø
Jaspers’in : “felsefenin, karşında soru
soramayacağı hiçbir konunun olmaması gerekir” düşüncesine katılmaktadır.
İlk özgür ortam II. Meşrutiyet
döneminde başlamıştır Batı’da da özgürlüğün olmadığı
filozoşarın bunu zorladığı söylendiğinde, bizde Jön Türkler’in benzer bir
zorlamayı yaptıklarını belirtmiştir Gökberk Buna rağmen
Türklerde filozof çıkmamasının nedeni olarak, bizim dünyamızın despotik olması
gösterilmiştir. Bizim topraklarımız, Asurlular, Bizans ve Osmanlılar gibi
klasik despotik devletler diyarıdır. Gerçek anlamda özgürlük olmadığı için
gerçek felsefe de hiçbir zaman olmamıştır. Özgürlük Cumhuriyetle gelmiştir. Atatürk
devrimleri, bu görüşü daha tutarlı, daha kestirmeden, daha hızlı bir
benimseme denemesidir.
Felsefenin, yaşamın kılavuzu
olması gerektiğini savunan Gökberk’e göre, Türkiye Aydınlanma çağına giriyor bu
anlamda da Batılılaşmaktadır. Batı’nın geçirdiği aşamayı geçirmek zorundadır Rönesans’tan
buyana, batı kültürüne kılavuz olan,yol gösteren dünya görüşü Aydınlanmadır.Aydınlanma
da ,yaşamın kurallarını ilkelerini,aklın ışığıyla bulmak,aklın eleştirisinden
geçerek bu kuralları ve ilkeleri saptamak ve ona göre davranmak
demektir.Bizde böyle bir durum
içindeyiz. dolayısıyla bizde felsefenin sadece yeri yaşamsal değil bir önemi vardır.dinin
bıraktığı boşluğu bugün sadece felsefe doldurabilir.bu yalnız bilimle
olmaz,çünkü bilimlerin bütünlüğü yoktur ve gerçeğin bir bölümünü anlatırlar.oysa
felsefe tıpkı din gibi bir bütüncü görüşü getirir.bunun için dinden boşalan
yeri felsefenin doldurmasından başka çare yoktur.din ile felsefe belli
sorunları sormada birleşirken,sonuca
varışta ilkece ayrılırlar.dinin yanıtı,ortaklaşa hayal gücünün ürünüdür ve
inanaç niteliği kazanır.felsefeninki ise düşüncede işlemekten oluşur ve
eleştirmeye açık kalır.
Ø
Analatik felsefeye karşı olumsuz bir tutum
takınmış,dinden boşaln yeri doldurmayacağını belirtmiştir.
Macit Gökberk, Aydınlanma düşüncesini
tek kurtuluş yolu olarak görmüş, hem
düşüncelerini hem de toplumla ilgili sorunları Aydınlanma anlayışı
bağlamında ele
almayı, tek gerçek yaklaşım tarzı olarak benimsemiştir. Ona göre,
Aydınlanma: Akdeniz çevresi ve gerilerinin bir ürünü olan Batı uygarlığı, Hegel
deyişiyle “üstünlük kazanan bir ilke geliştirmişti tarih sahnesinde”. Bu ilke
ile, uzun birikimlerden sonra, Milattan önceki 6. yüzyılda bugünkü Batı felsefe
ve biliminin, dolayısıyla bunlara dayanan Batı uygarlık düzeninin temelleri atılmıştı.Gökberke
göre aydınlanma,düşünme ve değerlendirmenin geleneklere bağlı olmaktan kurtulup
insanın kendi aklı ile ,kendisinin yapmış olduğu denemeler ve gözlemler ile
hayatını aydınlatma girişmesidir. Aydınlanmanın getirdiği demokrasisi,kültür
değerlerini herkese ulşaması gerektiği ilkesi,ulusal dillerin kültür dili
olmalarını da zorunlu kılmıştır.
Gökberk, Aydınlanmanın genel
özelliklerini Felsefe Tarihi adlı kitabında maddeler halinde sıralamıştır:
1-Din temelli açıklama sistemi, yerini akıl temelli açıklamalar ve temellendirmelere bırakmıştır.
2-İnsan ve kültür
sorunları düşüncenin başlıca konusu olmuştur.
3-Metafizik düşünceler üretmek yerine, duyumlar ve deneye dayanan düşünceler hakim olmaya başlamıştır.
4-Toplum hayatını belirleyen, devlet,
din ve toplum gibi kavramlar, soru konusu yapılmış ve kökenlerinin araştırılması
felsefenin başlıca konuları arasında sayılmıştır.
5-Teorik tartışmalar toplumun geniş bir kesimi tarafından takip
edilmeye başlanmış, buna bağlı olarak toplumsal
bilinç artmıştır.
6- Edebiyat yeni gelişmeleri
konuları arasına katarak, yeni yaklaşımların toplumun büyük bir kısmı
tarafından öğrenilmesine yardımcı olmuştur
Gökberk’e göre, Avrupa kültür
çevresinin ortaya koyduğu düşüncelerden biri bireyselliktir. Bölünmezlik anlamına gelen
bireysellik (individualitas), ulusçuluğun kökünü oluşturur. Ulusçuluk görüşünün Yunan kökleri
olmakla birlikte, Avrupa’da gerçekleşmiştir Bilinç olarak ulusu yaratan Avrupa kültür çevresi
olmuştur .Bu bağlamda insan ,ne nesne gibi olmuş bitmiş bir şeydir;nede hayvan
gibi kaskatı bir çevrenin içinde kapanıp kalmıştır.O bir iddadır.şu
ve ya bu olanak iddasıdır, gerçekleştirlicek bir varlık proğramı ,bir hayat
palanıdır.insan hayatı olmuş bitmiş kapalı bir gerçeklik değildir,ileriye doğru
açık olan ,henüz olmamış olması istenilen bir gerçekliktir.toplulukların
hayatıda bu belirlenimlere uyar.
Toplumların hayat
planları,tarih içinde yazı dönemlerde değişirler ve bu değişimlere devrim
denir. devrimlerde bir hayat planını bırakılır,bunun yerine bir yenisi
konulmaya çalışılır.Avrupa toplumları ,Rönesans sürecinden başlayarakdünyaya
yönelik yaşamayı tercih etmişler,yeni anlayışıa göre değerlerini
belirlemişler.aydınlanmanın bu dünyaya dönük olmasının iki nedeni ,ulus ve
dünyaya yayılmasıdır.Bu iki ilke imparatorluğun yapısı gereği uluslar üstü
olması nedeniyle türklere yabancıdır.
Özet olarak:
Gökberk, toplumun en iyi şekilde yaşaması için, ideal yapı olarak Aydınlama
zihniyetindeki Batı Avrupa’yı örnek olarak almıştır. Çalışmalarında
temel kaygı aydınlanma zihniyetini tanıtmak ve bu zihniyetin
Türkiye’de yerleşmesini sağlamak olmuştur.Macit Gökberk, felsefeyi, modern
anlamında özellikle de aydınlanmacı bir bakış açısıyla benimsemiştir. Gökberk’e
göre felsefenin başlıca işlerinden biri, çağın kültürüne bilincini duyurmak,
bu bilinci sistemli bir aydınlığa ulaştırıp kültürün gücünü artırmaktır. Bu çerçevede aydınlanmanın siyasi ve toplumsal
değerlerini temel alarak felsefe yapmaya çalışmıştır..
TAKİYETTİN MENGUŞOĞLU
Eserleri
- Kant ve Scheler’de İnsan
Problemi
- Felsefeye Giriş
- Değişmez Değerler, Değişen
Davranışlar
- Felsefi Antropoloji
- Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann
- İnsan ve Hayvan, Dünya ve Çevre
- Kant ve Scheler’de İnsan Problemi
Mengüşoğlu, Kant ve Scheler’in konuyla ilgili görüşlerini inceleyerek elde
ettiği verileri, temel sorunu olan felsefi antropoloji açısından değerlendirmiştir.
Ayrıca varlık ve bilgi problemlerinin felsefenin birbirlerinden
ayrılmaz temel sorunları olduğu gerçeğiyle de bu çalışmada karşılaşmıştır.
- Felsefeye Giriş felsefenin temel sorunlarını tanıtmakta
ve bu konular çerçevesinde, eski ve yeni felsefe anlayışlarının farkına
dikkat çekmektedir.Mengüş oğluna göre bir bilgiye girişte o bilginin esas
problem sahaları üzerinde durmak demektir.bu bağlamda bilim
,bilgi,mantık,ontoloji,tabiat,tarih ,sanat ,etik başta olmak üzere
felsefenin yoğunlukla uğraştığı 14 felsefe disiplinini ele alıp
açıklamıştır.
- Değişmez Değerler, Değişen Davranışlar Söz konusu çalışmada, değerin tanımı,
değerlerin sınışandırılması ve değişip değişmeme sorunları incelenmiştir.
Felsefe tarihi boyunca felsefeyi belirlemiş olan dört soruyu Kant’ın
belirlediği sırayla ele almıştır:
1-Ne biliriz?
2-Ne yapmamız lazım.
3-Şimdiki hayatımızda sonraki hayatımız için ne umut edebiliriz.
4-İnsan nedir?
Bu soruların cevapları adı geçen kitapta kısaca verilmiştir.
- Felsefi Antropoloji.:Adından da anlaşılacağı
gibi felsefe antroplojinin felsefe açıdan temellendirme cabasıdır.
Kitabın alt başlığı olan insanın varlık yapısı ve
nitelikleri ifadesi
çalışmanın genel çerçevesini çizmektedir.
- Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann adlı çalışma, Husserl’in geliştirmiş olduğu
fenomenoloji ile Hartmann’ın geliştirdiği yeni ontoloji arasındaki ilişkileri
konu edinmiş ve ağırlıklı olarak Hartmann’ın düşüncelerini tanıtmıştır.
- İnsan ve Hayvan, Dünya ve Çevre Mengüşoğlu, insan ile hayvan arasındaki
farkları ve benzerlikleri ortaya koyarken aynı zamanda insanın yaşadığı
dünya ile hayvanın yaşadığı çevre arasındaki farklar da incelenmiştir.
Felsefe Anlayışı
Takiyettin Mengüşoğlu,
felsefeyi daha çok teknik anlamda ele almıştır.
Değişmez Değerler Değişen Davranışlar adlı yazısında, Felsefenin başlangıcından,
bilhassa Aristoteles’ten beri felsefenin uğraştığı ve uğraşması gerektiği
sahaları dört sorunun belirlediğini dile getirmiştir:
1-Ne biliriz?
2- Ne yapmamız lazım.
3- Şimdiki hayatımızda sonraki hayatımız için ne umut edebiliriz.
4-Kant’ın eklediği İnsan nedir?
Bu soruları eleştirel bir şekilde ele alıp fenomenlerden hareket etmenin gerekli olduğunu savunmuştur. .
Kant’ın ortaya koyduğu bu son soru felsefi antropolojinin yolunu açtığından
Mengüşoğlu için önemlidir. Ona göre felsefi antropoloji, insanı somut
bir bütün olarak görür; onu ruh ve bedene ayırmaz ve insan fenomenlerini bu bütünlükten
kalkarak ele alır Fenomenlere dayanan felsefi antropoloji çerçevesinde bir
felsefe anlayışı ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre felsefi antropoloji,
konsruktionlardan hareket edeceği yerde, insan fenomenleri üzerinde
durmaktadır. Bu fenomenleri tahlil ve tasvir etmek suretiyle, insanı, onun bu
dünyadaki, hatta kainattaki yerini anlamaya, tespit etmeye çalışmaktadır.
Felsefeye Giriş adlı kitabında, felsefe ile insan, felsefe ile insan faaliyetleri,
insan başarıları arasında sıkı bir münasebetin bulunduğu göstermek için,
felsefenin on dört alanını tanıtmaya çalışmıştır bu çalışmada “felsefe nedir?” sorusunu sormadığını, bunun
yerine felsefe sorunlarını tahlil ve tasvir ettiğini belirtmiştir.
Ø
Ayrıca kendi tavrının anti izm olduğunun altını çizmiştir.
Ona göre, izm’ler ve sistem felsefesi, zamanımızın
antropolojik-ontolojik anlayışa, insanın kendisi hakkındaki görüşüne de aykırı
gelmektedir.Sistem felsefesi (‘izm’ler felsefesi) dönemi kapanmıştır .Felsefeye Giriş kitabında ele aldığı
disiplinleri tanımladığı şekliyle ortaya koymak mümkündür. Adı geçen kitapta,
ilim, bilgi, mantık, ontoloji, tabiat, sanat, dil,
felsefi antropoloji, etik,hukuk-devlet, din, metafizik, felsefe tarihi olmak üzere, on dört felsefe disiplini tanımlamış ve bu
alanların özelliklerini sergilemiştir.
Sıralanan disiplinlerin
bazılarının temel özellikleri şöyledir:
1.Bilim teorisi, felsefenin bilimlere
metot dikte edebileceği sanısıyla geliştirilmiş ve bilgi teorisini yerine geçebileceği
sanısını uyandırmıştır. Fakat bunların olamayacağı
anlaşılmıştır.
Mengüşoğlu.İlimlere, yöntem dikte etmenin saçma olduğu ve her
ilmin kendi yöntemini iş başında geliştirebileceği düşüncesini belirtmiştir Bilgi
teorisi, özne ile nesne arasındaki bağ şeklinde tanımlanmış ve özne
ile nesnenin ne türden özelliklere sahip oldukları üzerinde
Durulmuştur.İdrak,
düşünme, anlama, izah etme gibi bilgi aktları ,aktlar aracılığıyla elde edilen
bilginin özellikleri üzerinde durmuştur.
2.Mantık disiplininde,
mantığın araştırma sahasının sınırlandırılması ve düşünce ile düşünme
arasındaki münasebet mantık hakkında
ortaya konulan yanlış görüşler mantığın
ilkeleri
yargının unsurları, yargıdan çıkarılan neticeler, kavramlar türünden sorunlar incelemiştir
3.Ontoloji: Mengüşoğlu’na göre,
bütün insan bilgisinin varolan
bir şeyin bilgisi olması nedeniyle, felsefi bilgi ile bilimsel bilgiyi
birbirine bağlamakta, hatta onları birleştirmektedir. Bilim ve felsefenin ortak
kaynağı olan, onları birbirleriyle birleştiren bu varolan da yine özel
bir
araştırma sahasına tabiidir. Söz konusu saha, varlık alanı olarak kabul
edilir ve orada araştırma yapan disiplinin adı ontolojidir. Yeni
ontoloji, varolanı var olan olarak tetkik eden ve var olandaki
determination prensiplerini varolanın nevilerini, tarzlarını araştıran bir
ilimdir.
Tarihi varlık sahası, insan grupları, sosyal
birlikler arasında olup biten olayların sahası olduğu gibi, bütün insan
faaliyetlerinin neticesinde meydana çıkan başarılar da bu saha içinde yer alır.
Bu sahaya manevi varlık sahası
denmektedir ). Geist tabirinin bir tercümesi olan “manevi varlık” sahasına, “tarihi
varlık sahası” adı verilmektedir.
Ø (
Mengüşoğluna göre tarihi varlık sahası Geist
kavramına karşılık geliyor)
Eski ve dar
manadaki tarih felsefesinin en başta göz önünde bulundurduğu saha, siyasi,
iktisadi fenomenler ve bu fenomenlerin gelişmesini sağlayan faktörler sahasıyla
metodoloji problemidir.
Halbuki
tarihi varlık sahasının felsefesi tabiriyle, bütün insan
fenomenleriyle birlikte, onun başarıları ve bu başarılar ve fenomenleri tayin
eden prensipler (kategoriler) göz önünde bulundurulur.
Ortaçağ’da metafizik ve
ontoloji aynı manada kullanılmış ve varlığın ispatıyla uğraşmıştır. Metafiziğ in
vazifesi, her şeyin yaratıcısı olan Tanrı’yı, ruhun ebediliğini, kozmosun varlığını,
mantık yoluyla ispat etmektir
lk defa Kant, sınırı çizilmiş, ve “saha metafiziği” adını alan bu spekülatif metafizikle mücadele etmiştir.
Kant için üç “saha metafiziği” vardır:
1-Rasyonel kozmoloji, ( Kozmosun varlığını,)
2- Rasyonel teoloji, (
Ruhun ebediliğini,)
4- rasyonel Psikoloji. ( Tanrı’nın
varlığını ispatla ) meşguldür.
Kant Kritik anlayışında bunları felsefe dışına atmıştır
Problemler metafiziğinin kurcusu Kant olmakla birlikte, onu felsefeye kazandıran
Hartmann olmuştur.
Hartmann’a göre metafizik problem, irrasyonel bir artık taşıyan problemdir.
Ø
İrrasyonel tabiriyle de,
Hartman,, bilinmeyen, sonuna kadar çözülemeyen,çözülmesine imkan olmayan
problem kastedilir
Disiplinlere
verdiği anlamlar ve onların dayandıkları temelleri değerlendirme
Tarzı Mengüşoğlu’nun nasıl bir felsefe anlayışına sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Mengüşoğlu, felsefenin merkezine yeni
ontoloji dediği Hartmann ontolojisine dayanan felsefi antropolojiyi koyma çabasındadır.Mengüşoğlu,
felsefenin bu dalına felsefi antropoloji adı verdiğini ve Batı’da bu ad
altında yığınla yapılanlardan farkının, ontolojik temellere dayanmış olmasını göstermiştir.
Bu nitelikte olan felsefi antropoloji, artık insanın biyolojik özelliklerinden, iç
hayatından ruh ile beden arasındaki münasebetten, şuur alanlarından değil, insanın konkret
varlık bütününden, bu varlık bütününde temelini bulan varlık-şartlarından, fenomenlerinden hareket
edecektir
Ø
Mengüşoğlu’nun, felsefi
antropolojiyi kurmak istediği temel, fenomenlerdir.
Bu temelin oluşturulmasında Husserl
fenomenolojisinin etkisi büyüktür. Fenomenoloji ve Nicolai Hartman adlı kitabının Giriş bölümünde Husserl’in fenomenolojik anlayışına
ilişkin verilen bilgiler, felsefe anlayışını dayandırdığı zemini ortaya
koymaktadır Biryanıyla Hussserl etkisinde olduğu söylenebilir.
Felsefi antropolojinin bağımsız bir disiplin
olabilmesi için, insanın parçalanmaz,somut (konkret), bağımsız, otonom olması
gerekmektedir. Böyle bir bilginin ortaya çıkabilmesi için, ilimden, felsefeden,
dinden gelen önyargılardan kurtulmak gerekir Felsefi antropoloji, insanın kozmostaki
yerini, insanın çeşitli alanlardaki başarılarını,onun yapıp etmelerini,tavır takınmasını,değer duygusunu, bilgisini, tarihliliğini,
hürriyetini; ideleştirme, çalışma, kendisini bir şeye verme, inanma önceden
görme, önceden planlama gibi fenomenleriyle dil, din, devlet kurma gibi “varlık şartlarını” ele almaktadır
Felsefi Antropoloji’nin bir başka karakteristik yanı, felsefede alışıla gelen bir “sistem”, bir “izm” olmayışı, araştırmalara açık kapılar bırakmış olmasıdır;
ancak ele alınacak “varlık şartları” bütün insan öbeklerinde
bulunmalıdır.
Vicdan problemi, disharmoni,antagonizm problemleri bu çeşit “varlık şartları”dır. Ontolojik
temellere dayanan bu çalışmanın gayesi, insanın varlık yapısında ortaya çıkan
problemleri işlemektir Yaptığı çalışmaların insanın bütünüyle otonom bir varlık olduğunu gösterdiğini
belirtmiştir. Ayrıca insanın biopsişik
bütünlüğünü göstermek de çalışmanın hedeşeri arasında sayılmıştır
Mengüşoğlu, felsefeyi, felsefi antropoloji üzerinden tanımlayıp,
temellendirmiştir.Felsefenin uğraştığı sorunlarını, izmlerle hesaplaşarak felsefi bir tutumla inceleyip tanıtmıştır.
Özet olarak: Takiyettin Mengüşoğlu, felsefeyi daha çok teknik anlamda ele almıştır.Soruları
eleştirel bir tarzda ele almışve fenomenlerden hareket etmenin gerekli olduğunu
savunmuştur.
Ona göre felsefi
antropoloji, insanı somut bir bütün olarak görür; onu ruh ve bedene ayırmaz ve
insan fenomenlerini bu bütünlükten kalkarak ele alır. Felsefi antropoloji
temellendirmek için yoğun olarak ontolojiyle uğraşmıştır.
NA M
NERMİ UYGUR
Eserleri
- Edmund Husserl’de Başkasının
Beni Sorunu
- Dilin Gücü
- Felsefenin Çağrısı
- Dünya Görüşü
- Güneşle
- İnsan açısından edebiyat
- 100 Soruda Türk Felsefesinin
Boyutları
- Kuram Eylem Bağlamı
Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi.
- Dil Yönünden Fizik Felsefesi
- Yaşam felsefesi
- Kültür Kuramı
- Bunalımdan Yaşama Kültürü,
- Çağdaş Ortamda Teknik
- içi Dışıyla Batı’nın Kültür
Dünyası,
- Tadı Damağımda.
- Edmund Husserl’de Başkasının Beni Sorunu Başlıklı kitabının amacını Uygur şöyle
açıklamıştır: Başkasının beni sorunuyla ilgili olarak Husserl’in ileri
sürdüğü savları, arka planlarından kalkarak, taşıdıkları güçlüklerin altını
çözerekten, yeniden kurmak, objektif bakımdan bağlı bulundukları -çok kez
kuşatıcı- başka savların içine yerleştirmek, çepeçevre yorumlamaktır
Uygur’un kitabı nın başlığını da açıklayacak sorulardan bazıları şunlardır:
- Ben yapayalnız mıyım?
- Benden ayrı bir ben ya da başka benler
de var mı?
- Başka benlerin varlığı kuramsalolarak
ne kadar belgelenebilirler?
- Başka benler dış dünyada, kendi bilincinin
dışındaki dünyada, ne çeşitten bir yer işgal etmektedirler ?
- Genel olarak ben nedir?
Gibi sorular çerçevesinde konu
incelenmiştir
- Dilin Gücü Ona göre, dilin güçlü etkisi kültür
varlığının her yanında kendini duyurur. Toplum, din, edebiyat, tarih,
bilim, eğitim, gibi kültürün her yöresi, en iç öğelerine dek zorunlulukla
dilin damgasını taşır.Bu kitap, yaşamın böylesine önemli bir temelini çeşitli
yönlerden anlama serüvenine adamış kendini.
- Felsefenin Çağrısı çalışma Uygur’un baş yapıtı sayılır.
Uygur, kitabın ilk
baskısına Önsöz’de şunları söylemektedir:kitap Felsefe nedir?
Sorusuna belli bir aydınlık getirme savaşındadır.
Kitapta şu konular incelenmiştir:
- Bir Felsefe Sorusu Nedir?;
- Felsefede Temellendirme; Felsefe mi
Metafizik mi?;
- Bölük- Pörçük Felsefe;
- Felsefe - Dünü ve Yarını.
- Dünya Görüşü adlı küçük kitapçıkta, dünya görüşünün ne türden
temellere oturduğu ve nasıl bir yapıya sahip olduğun tartışmıştır. Bu bağlamda
bilimsel bilgiyle ilişkisi, bilginin güvenilirliği, çelişmeli durumları,
hayatla ilişkileri ve dünya görüşünün veriliş tarzları eleştirel bir bağlamda
tartışılmıştır.
- Güneşle adlı kitap,
Uygur’un denemeci yanını ortaya çıkardığı çalışmalardan biridir. Çeşitli
konuları felsefi bir yorumla edebi tarzda yazmaktır. Konuları n kısa,
derinlikli ve edebi bir biçimle anlatılması, düşünce üretimin yollarından biridir.
- İnsan açısından edebiyat Ona göre edebiyat ,evrene insan açısından bakma ,evreni
dille yorumlamak.
- 100 Soruda Türk Felsefesinin Boyutları Türkiye’de
felsefe yapmanın şartlarını ve felsefeyle uğraşanların durumlarını
sorgulamaktadır. Konuya girerken,felsefe tanımlarının kölesi olmamayı,
felsefeyi darlaştırmamayı, felsefeyi yeniliklere açık tutmayı felsefeyi
ileriki olanaklara kapamamayı öncelikle benimsenmesini,felsefeye ilişkin
elden geldiğince uzmanca bir anlayışın oluşması ve bu anlayışı da elden
geldiğince geniş tutulması
gerektiği üzerinde durmuştur.
- Kuram Eylem Bağlamı Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi.
Bir kavram olarak kuram ile bir kavram olarak eylem arasındaki kavramsal
ilişkileri incelemektir Özetlenirse, birbirlerinden ayrı tasarlanamayan
dilsel-kuramsal-semantik-mantıksal bakımlardan, kuram ile eylem anlatımını,
tüm bildirdiğiyle, sezdirdiği, çağırdığı, ittiği, kesiştiği, sınırladığı,
bütünlediği, içerdiğiyle gözden geçirdiğini söylemek gerekir
- Dil Yönünden Fizik Felsefesi Kitabın amacı, fizik bilimini bir
felsefe konusu olarak işlemek, bunu yaparken de dikkati daha çok dilde
toplamaktır Bu amaca uygun olarak
kitap,
1. Fizik ve Felsefe,
2. Fizik Dilinin Çok boyutlu
Çözümlenmesi ve
3.Fizik Diliyle ilgili
Bazı Felsefe Sorunları
olmak üzere üç kısma ayrılmıştır.
Söz konusu kısımlar alt başlıklar halinde ayrıntılı bir şekilde tartışılmıştır.
- Yaşama felsefesi . Uygur tarafından şöyle tanıtılmaktadır:
Yaşama felsefesi, somut soyut tüm boyutlarıyla insan yaşamının içine dağ
yarıklarından iner gibi inmektedir. insan yaşar. Bitkiler ve hayvanlarsa
sadece canlıdırlar. insan niçin, neye göre, nasıl yaşadığını araştıran bir
varlıktır. Bir bakıma herkes yaşama filozofudur.... Susulan yerde felsefe
barınmaz... Felsefeyi sevmek, felsefe yapmakla kuru laf olmaktan çıkar. Felsefeyi
sevmediğini söyleyen bile felsefe yapıyorsa bir bakıma felsefeyi seviyor demektir
Felsefeyi sevmek felsefeyle var olmaktır. Felsefeyle var olamak için de
felsefede yok olmak gerekir
- Kültür Kuramı Kültür bilimlerinin varlık yönünden
düzenlenmesine ilişkin bir mantık çalışmasıdır.
Nermi Uygur’un yayınları, felsefe çalışmaları ve denemeler olmak
üzere içerik açısından ikiye ayrılır. Felsefe çalışmaları analitik felsefe
anlayışı çerçevesinde gerçekleşmiştir. Analitik anlayış, düşüncelerin dil
üzerinden temellendirilmesidir.
Ø
Nermi Uygur, analitik anlayışın Türkiye’de önde
gelen temsilcilerinden biridir.
Nermi Uygur’un ikinci uğraşısı olan denemeler, hayata ilişkin bir takım
sorunlar,
meraklar, duyguların edebi bir tarzda ifade edilmesidir. Uygur
denemeleri çok vakit ayırmış ve düşüncelerinin önemli bir kısmını denemeler
üzerinden ortaya koymuştur. Nermi Uygur, felsefeci ve denemeci kimliğini birlikte
geliştirip yan yana kullanmayı bilmiş bir düşünürdür.
Felsefe Anlayışı
Felsefenin Çağrısı Adlı Kitap, felsefenin
felsefesi üzerine beş denemeyi kapsamaktadır. Felsefe Nedir? sorusuna belli bir
aydınlık getirme savaşındadır. Felsefenin incelediği tek tek sorunları
çözmekten çok, temel yapısıyla tüm felsefenin kuruluşunu konu diye almakta,
dolayısıyla felsefe sorunlarının içini daha iyi görmeyi sağlamaktadır Felsefe
nedir? sorusuna cevap vermeyi deneyeceğini, bu görevi de felsefeye özgü soruların
yapısını aydınlatarak yerine getireceğinin altını çizmiştir
Bu görevi yerine getirirken neleri yapmayacağını da bildirmiştir:
1-Felsefe nedir sorusunun karşısına eksiksiz
bir çözüm formülüyle çıkmamak.
2-Felsefe sorularını ya da disiplinleri sıralamamak
3-Felsefe sorularının felsefe tarihinden derlememek.
4-Felsefeye yepyeni sorular buyurmak işine girişmemek
Felsefe sorusu, kuruluşu gereği, cevabı “sorulana” bağlı olan bir
soru değildir.Sorunun cevabı, başkaları tarafından değil, soran tarafından verilmesi
gerekir Felsefede herkes, gidebileceği
yere kendi ayağıyla (sorularıyla) gider Felsefe sorularının, dünya ile evren
ile bağları açık olmadıkları gibi tam olarak cevaplandırılamazlar. Her
cevap denemesi sorunun yeniden sorulmasını gerektirir.
Nermi Uygur, felsefede temellendirmelerin de felsefenin yapısına ilişkin olduğu görüşündedir. Ona göre felsefe cevabında temellendirme
esastır. Temellendirme sözü, temellendirme kavramı, tümüyle felsefenin işleyişini
özetlemeye yardım eder Felsefede temellendirme
nedir? Her felsefe temellendirmesi, belli bir felsefe sorusunun
temellendirmesidir. Temellendirmeler, felsefede, ancak sorularıyla birlikte temellendirme
adına hak kazanmaktadırlar.Yaygın sanı, önce koyumun (aksiyom) olduğu sonra
temellendirmenin geldiğidir. Görünüşte böyledir.Temellendirme, felsefede bir
denemedir. Felsefe temellendirmesi bitmemişliktir Temellendirme deyince, çok
kez tanıtlama (demonstratio) akla gelir. Felsefe tanıtlamalar
ötesi bir çalışma bölgesidir. Felsefe temellendirmelerine sözün genel geçer
anlamında tanıtlama gözüyle bakılamaz
Felsefede temellendirmenin başarı
ölçüsü nedir? sorusunu soran Uygur’a göre, tek ölçü yoktur birçok ölçü vardır.
Bir felsefe temellendirmesini doğrulamada başvuracağımız her dayanak, bu
temellendirmenin başarısı için bir ölçüdür Bu Anglosakson felsefenin doğruluma sorununa gelip dayanmaktadır Asıl
soru şudur: Bir felsefe temellendirmesi nasıl doğrulanır? Her felsefe temellendirmesi doğruluk ölçüsünü kendi içinde taşır.
Gerçeğin başka türlü olabileceğini sanmak, felsefe temellendirmelerine dıştan
ölçüler buyurmak, yanlışlarla avunmak olur
Yetkin bir felsefe temellendirmesi var mıdır? sorusunun sorulabilmesi, felsefe temellendirmesinin, yetkince,
varlığını sarsacak bir hava yaratmaktadır. Yetkinlikten, hiçbir felsefe tartışmasına
yol açmamak anlaşılıyorsa, felsefe temellendirmesi yetkin değildir. Felsefe
temellendirmesi, tanıtlama ötesi kuruluşundan ötürü, felsefe temellendirmesi
olduğu için, böylesine bir yetkinliğe ulaşamaz
Nermi Uygur, metafiziği
felsefeden ayrı bir düşünce biçimi olarak kabul etmektedir. Ona göre,
metafizik ile felsefe arasındaki bağ önemli bir sorundur.
Metafizik, özel bir düşünme etkinliğine
bu etkinlikte ortaya konana verilen addır. Bütünüyle evreni bilme
denemesidir.Varlığa çevrilmiş ve varlığı çepeçevre bir bilgide kavramaya çalışır.
Felsefe ise, hem yönelişi hem başarısı metafizikten ayrılır.Felsefe ne çeşitten olursa olsun dil yapıtlarına yönelir; bu yapıtlar
felsefenin konusudur. Felsefe, yerine göre değişik bir söz (ya da işaret) dağarcığı
ile söz (ya da işaret) dizisinden yararlanarak “dile” getirilen görünümleri bu
dile getirilişlerinde araştırıp geliştirmeklegörevlidir. Felsefenin başarısı
verdiği bilgilerdir. Felsefenin konusu, doğrudan doğruya evren değil, evreni bilme
savı güden bilgilerdir.
Felsefe, “evren nasıldır? Diye sormaz.
Sorduğu, evreni bildiğimiz bilgiler nasıldır?
Neye göre sağlamlık dereceleri belirlenir?
Bilgi nedir? çeşidinden
sorular sorar
Dolayısıyla metafizik ile felsefe birbirlerinden başka etkenlik
alanlarıdırlar. Gerek soruları gerekse cevap denemeleri başkadır. Metafiziğin
baş sorusu,“özüyle evren nasıl kurulmuştur?” felsefeye girmez.
Özet olarak:Nermi Uygur, analitik felsefe anlayışını benimseyip sürdürmüştür.
Felsefenin tarihsel disiplinlerindeki sorun yumakları üzerine çalışmak yerine,
felsefe yapmanın şartları, felsefi tutumun özellikleri üzerinde yoğunlaşmıştır.
Felsefe sorusunun özellikleri, felsefede temellendirme yapmanın şartları gibi
konularla felsefi bir tavrın nasıl geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca tek felsefe anlayışının olmadığını, felsefede sorunlara yaklaşımın çok
çeşitli olduğunu da göstermiştir.Felsefeye yaklaşımlara mesafeli
dururken,kendini yaşama felsefesi çerçevesinde ifade etmektedir. Dil felsefesi
sorunlarına, özellikle de Türkçe’nin imkanlarıyla düşünmeyi bir tutku olarak
benimsemiştir. Felsefeyi, felsefe sorunlarına getirilen cevaplar yerine, bir
yöntem olarak temellendirmeyi denemiştir. Felsefenin yöntem olarak
temellendirilmesi, felsefe tarihinde yer alan sorunların tamamını belli bir
bütünlük içinde
görme imkanı sağlamaktadır.
Uygur’un bu tutumu en açık bir şekilde Felsefenin Çağrısı, Kuram Eylem Bağlamı adlı çalışmalarında kendini
göstermektedir.
Ø
Felsefe hakkında felsefe yapmak
onun en önemli uğraşısıdır. O meta-felsefe yapmayı sevmektedir.
Uygur’un felsefe anlayışının diğer yanı, insan Açısından Edebiyat, Güneşle,Yaşama
Felsefesi gibi çalışmalarında ifadesini bulan denemeler çerçevesinde ortaya
koyduğu yaşama felsefesidir.
İSMAİL TUNALI
Eserleri
- Grek Estetik’i
- Sanat Ontolojisi
- B.Croce Estetik’ine Giriş
- Felsefe
- Marksist Estetik
- Estetik
- Felsefenin Işığında Modern Resim
- Denemeler
- Estetik Beğeni
- Sanat Ontolojisi Temelinde Yeni
Bir Resim Anlayışı
- Çağdaş Filozoflar
- Tasarım Felsefesine Giriş
- Tasarım Felsefesi
- Modern Resimden Avangart Resme
- Felsefeye Giriş
- Felsefenin Işığında Modern Resim Adlı kitap, resim örneğinden hareketle
modern sanatın felsefi temellerini sergileyen bir çalışmadır. Modern sanatın
sanat olup olmamasının sorgulanmasından başlayarak modern dönemde etkili
olan sanat akımları çeşitli yönlerden incelenmiştir.
Kitabın ilk kısmı, İmpressionist Bir Bilgi
Objesinin Varlık Kavrayışının Temellendirilmesi, Estetik Bakımdan İmpressionizm yada İmpressionist Bir Estetik
objenin Temellendirilmesi,
Aksiyolojik Bakımdan İmpresyonizm yada İmpresyonist Güzellik Teorisinin İlkeleri başlıklı
bölümlerinden oluşmaktadır.
Soyut Resim adlı ikinci kısım,
Genellikle Soyutluk Üzerine, Soyut Sanat Akımları başlıklı bölümlerden oluşmuştur.
- Grek Estetik’i adlı çalışmayı, Eskiçağ Yunan dünyasında
ortaya çıkan estetik
sorunların felsefe açısından ele alınışını temellendirmek kaygısını
taşımaktadır. Doğrudan metinlerden hareketle yorum yapmayı yöntem olarak tanıtmaktadır.
Kitabı hazırlamanın diğer bir amacı olarak da modern estetiği giden yolda hazırlanmaktır
Kitap, Güzellik Felsefesi ve Sanat Felsefesi olmak üzere iki
ana bölüme ayrılmıştır.
Güzellik Felsefesi,Ksenophon,Platon,Aristoteles,Plotinos gibi düşünürlerinden düşüncelerinden hareketle incelenmiştir.
Sanat Felsefesi bölümünde de yaratıcı sanat eylemi, taklit olarak sanat, düşünce
olarak sanat,
sanat ve devlet gibi konular yanında,Aristoteles’in sanat anlayışı
çevresinde taklidin özellikleri, sanat ve tabiat, sanatın arıtıcılığı, trajedi
teorisi incelenmiştir.
- Sanat Ontolojisi Sanat ontolojisi, sanat eserlerini varoluşları
yönünden inceleyen felsefedir .Sunulan bu çalışma, yalnız bir teori, bir
sanat teorisi olmayıp, aynı zamanda o, bir metodolojiyi birlikte getirmektedir
Kitapta ilkin genel
ontolojinin özellikleri verilmiş bu bağlamda, eski ontoloji, modern
ontoloji, var olanın özellikleri, varlık tabakaları, kategoriler, manevi varlık
sahası gibi sorunlar incelenmiştir.
Sanat Ontolojisi bölümünde,sanat ontolojisinin kuruluşu;estetik nesne anlayışı;
nesneleştirme; sanat eseri ve estetik nesne ilişkisi; varlık
tarzları; sanat eserinde varlık tabakaları; edebiyatta, resim, plastik sanatlarda, yapı eserlerinde ve müzik
eserlerinde
varlık tabakaları; güzelliğin ontolojik belirlenmesi; estetik değerin
temellendirilmesi
konuları üzerinde durulmuştur.
Varlık tabakaları, bir bütün olarak varlığı kavramak için varlığın
sahip olduğu özellikleri bilmek gerektiğini Aristoteles ortaya koymuştur. Buna
göre varlık öncelikle inorganik ve organik olarak
ayrılır. Organik alan da bitkiler,
hayvanlar ve insanlar olmak üzere üçe ayrılırlar. Bölümlerin her biri
varlık tabakası olarak kabul edilirler.
- B. Croce Estetiğine Giriş adlı kitap, adından da anlaşıldığı
gibi ünlü italyan düşünür Benedetto Croce’nin estetik anlayışına ilişkin
bir çalışmadır. Söz konusu kitap, Croce’nin hayatını anlatan bir giriş ile
beş bölümden oluşmaktadır.
Bölümler başlıkları şöyledir
Estetiğin Bir Bilgi Problemi Olarak Temellendirilmesi,
Estetik Duygular,
Güzel ve Güzellik,
Beğin Problemi,
Estetik ve Linguistik. ….Bu yapılandırmayla Crce’nin
estetik anlayışı ortaya konmuştur.
- Marksist Estetik Çalışmada amaç, Marksist estetiğin
bilgi-insan temelleri ile onun toplum-insan temellerini, öte yandan sanat
yapıtının bireysel varlığında, estetiğin insana dayalı ana ilkeleri ele
alarak göstermek olarak belirtilmiştir. Bir başka deyişle, Marksist estetiğin
hümanist bir felsefe, bir düşünce sistemi olduğunu göstermek amaçlanmı ştır
Kitabın bölüm başlıkları şunlardır:
Bir Bilgi Problemi Olarak Sanat,
Bir Toplumsal Problem Olarak Sanat,
Bir Ontolojik Problem Olarak Sanat.
- Estetik Kitabın girişinde, estetik
(aisthesis), duyulur algının, duyusallığın sağladığı bilgi ile ilgili bir
bilim olarak düşünüldüğü belirtilmiştir Tunalı’ya göre Estetik fenomenin
ontik bütünlüğünde dört temel yapı elamanı yer alır.
Bunlar sırasıyla
Estetik süje,
Estetik obje,
Estetik değer ya da estetik yargıdır.
Estetik fenomen ya da estetik varlık,
Bu dört ögenin bir ontik bütünlüğü olarak meydana gelir.İşte
felsefi estetiğin konusunu bu ontik bütünlük oluşturur.
Felsefi estetik, bütün varlık alanını çevreler ve kucaklar. Felsefi estetiğin
ödevi, bu estetik
varlığı ontik elemanlar yönünden araştırmaktır
Dört bölümden oluşan kitabın bölüm başlıkları şunlardır:
Estetik Süje Çözümlemesi,
Estetik Obje Çözümlemesi,
Estetik Değer Çözümlemesi,
Estetik Yargı Çözümlemesi.
- Estetik Beğeni Adlı çalışma, makalelerden oluşmaktadır.
Çok farklı zamanlarda yazılmış olan bu yazılar, çeşitli estetik
sorunlara eğiliyor ve onlara çağdaş bir çözüm getirmek amacını güdüyor.
Estetik Beğeni adlı kitapta yer alan onbeş
makale şu başlıkları taşımaktadırlar:
İntegral Bir Estetik Olarak Ontolojik Estetik,
Varlık Kavrayışı İle İlgi İçinde Aristo Poetikası,
Modern Sanat Problemi,
Kant Estetiki ve Problemleri,
Estetik Beğeni,
Soyut Sanatta Realite Kavrayışı,
Benedetto Croce’de Estetik’in Bir Bilgi Problemi Olarak Temellendirilmesi,
Friedrich Kainz 75 Yaşında,
Sanatın Psikolojik anlamı ve Norninger’in Üslup Analizi,
Marksist Estetikte Gerçeklik,
Obje ve Suje Problemi,
Roman Ingerden’in Estetik’ine Bakış,
Sanatta Eğitim Sorunu Üzerine,
Yeni Sanat Üzerine Felsefi Düşünceler,
Soyut Sanat Üzerine Psikolojik Bir Temellendirme,
Soyutun Sanattaki Anlamı.
- Tasarım Felsefesi Adlı çalışma, Tunalı tarafından, kırk
yıllık felsefe çalışmalarının son halkası olarak tanıtılmaktadır. Ona göre
Tasarım Felsefesi,
doğaya alternatif varlık anlayışını sanat üzerinden geliştirme çabasıdır Tasarım felsefesi, tasarımı,
doğaya alternatif bir insani varlık modeli olarak tanımlayan ve bunu bir
hipotez olarak bilim, felsefe, teknik ve sanatta örnekleme temeline dayanmaktadır
Tasamı Felsefesi iki bölümden oluşmaktadır.
Tasarım ve Tasarım
Modelleri adlı ilk bölümde, bilim, felsefe, teknik ile sanatın tasarımla ilişkileri
üzerinde durmaktadır.
Endüstri Tasarımı başlıklı ikinci bölümde, endüstride, ürü, estetik değer, biçim, estetik
algı, empati, enformasyon, sosyalstatü, meta, moda gibi unsurların oluşumunda
tasarımın rolü tartışılmıştır.
- Felsefeye Giriş Tunalı’ya göre felsefe, farklı varlık
alanlarını kuşatan, var olanın varlığını ele alır. Bu anlamda felsefe,
tümel yani evrensel bir bilgidir. Felsefe bilgisi, bilgelikle özdeş bir
bilgidir. Bilgelik sınırlı bir alanın bilgisi değil, tüm varlık alanlarını
kaplayan “varolanın varlığını” yani evrensel varlığın bilgisidir.
Söz konusu kitaptaki bölümler ve kısa içerikleri şöyledir:
Felsefe Nedir? başlıklı bölümde,
bilgi tanımı, bilgi türleri, felsefe problemleri, varlık
alanları, felsefenin gereği gibi konuları içerilmektedir.
Bilgi Felsefesi başlıklı
bölümde, temel kavramlar ve sorular, mantık, doğru bilginin
imkanı ve imkansızlığı,rasyonalizm, ampirizim, pozitivizm, analitik felsefe,
pragmatizm fenomenoloji gibi sorunlar üzerinde durulmuştur.
Bilim Felsefesi başlıklı
bölümde, bilimin doğuşu, tarihsel gelişimi, bilimin
felsefenin konusu olması, bilimi niteleyen özellikler, bilimsel yöntem, bilimle
ilgili tartışmalar, açıklama ve öndeyi, gibi sorunlar incelenmiştir.
Varlık Felsefesi başlıklı
bölümde, bilim ve felsefe açılarından varlık,
metafizik-ontoloji, temel sorunlar sıralanıp tartışılmıştır.
Estetik başlıklı bölümde, felsefe açısından sanat, sanatın içerik açısından tanımlanması,
estetiğin temel kavramları, güzellik sorunu, estetik yargılar gibi konular ele
alınmıştır.
Din Felsefesi, başlıklı bölümde, din ve teoloji ayrımı, din felsefesinin temel kavramları, temel
sorunlar, Tanrı ile ilgili sorunlar konu edinilmiştir.
Felsefe Anlayışı
İsmail Tunalı, çalışmalarının
hemen hepsini estetik konusunda yapmış
ve bu alanın kaynak eserlerini üretmiştir. Çalışmalarının tamamı estetik olduğundan,
felsefe anlayışı da bu çerçevede şekillenmiştir. Onun felsefe anlayışı, yukarıda tanıtılan Felsefeye Giriş kitabında kısaca ele alınmaktadır.
Bir bilgi türü olarak tanıtılan felsefe, farklı varlık alanlarını inceleyen ve
homojen bir yapısı olan bilimsel bilgiden, tümelin bilgisi olması nedeniyle ayrılır.
Böyle bir bilgi tümel olduğundan, felsefede bu bilgiye hakikat adı verilir ve
bu anlamda felsefe, hakikati araştıran tümel bir bilim olarak kabul edilir
Tunalı’ya göre felsefe konusu olan varolanın varlığını farklı varlık
alanlarında araştırdığından, farklı felsefe disiplinleri ortaya çıkmaktadır.
Felsefe disiplinleri felsefenin bütünlüğünü sağlayan unsurlar arasındadır. Söz
konusu disiplinlere ilişkin düşünceler çağlara bağlı olarak sürekli değişirler.
Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ gibi çağlar arasındaki farklılıklar yeni felsefe
disiplinlerinin ortaya çıkmasıyla yakından ilişkilidir .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder